Taassub
28 Ağustos 2018

Taassub

Batı dillerinde fanatizm (fanatisme), Türkçe’de ise bağnazlık kelimesiyle karşılanan taassup; din, düşünce, siyaset, milliyet gibi birçok alanda koyu bir muhafazakârlığı, değişik anlayışları aşağılayıp yok etme eğilimini, farklılıklara karşı katı bir hoşgörüsüzlüğü ifade eden bir terimdir. Tehânevî ise bu kavramı “herhangi bir tarafa bağlılıktan dolayı, delili apaçık ortaya konduğunda bile gerçeği kabul etmeme” şeklinde tanımlamıştır. Cahiliye devrinde daha çok asabiyet kavramıyla eş değer görülen taassub, ne yazık ki günümüz toplumunu da dinî, fikrî ve daha pek çok alanda esaret altına almış görünüyor. Zaman geçiyor ve toplum olarak cahiliye toplumunun kaçınmamız gereken her davranışını adım adım uygular hale geliyoruz. İşte bugün Müslümanların arasına kara bir fitne gibi giren, kendi görüşüne sorgusuz bağlanma düşüncesi (taassub) dostların, arkadaşların hatta kardeşlerin arasını açmakla kalmıyor birbirlerine düşman kesilmelerine sebep oluyor. Bugün hak yolda olup olmadığını bile bilmeyen her parti ve her cemaat savunucuları, bir diğerini ötekileştirirken kendi fikirleri içinde eritmeye çalışıyor. Fikirlerine ters düşen ve kendi fikirlerini kabul etmeyen herkesi düşman ilan etmekle kalmayıp onları yok etme çabası içine giriyor. Oysa İslâm literatüründe özellikle dinî ve fikrî taassup, taklid kavramı çerçevesinde ele alınmıştır. Atalarının yanlış inançlarını ve hayat tarzlarını körü körüne sürdürerek hak dine karşı direnen inkârcıların tutumlarını anlatıp eleştirme bağlamında taassuba işaret eden ifadeler birçok âyette yer almakta, insanlar düşünerek ve bilerek inanmaya çağırılmaktadır. Allah Subhânehu ve Teâlâ Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Onlara; Allah'ın indirdiğine ve peygambere gelin, denildiği zaman; atalarımızı üstünde bulunduğumuz şey bize yeter, dediler. Ya ataları, bir şey bilmiyor ve doğru yolda gitmiyorlar idiyse?” (Maide/104) Başka bir âyette ise, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın bildirdiği gerçeklere uymaları istendiğinde atalarının tuttuğu yolda yürüyeceklerini söyleyen müşrikler, atalarının akla uygun davranıp davranmadığı, tuttukları yolun doğru olup olmadığı üzerinde düşünmeye davet edilmekte, bilinçsizce atalarının yolunu izleyenler, çobanın sesine göre hareket eden sürüye benzetilerek, “Onlar sağır, dilsiz ve kördür, çünkü akıllarını kullanmazlar” şeklinde eleştirilmektedir (el-Bakara 2/170-171). Bu âyetleri yorumlarken, sapıklık içinde oldukları Allah Subhânehu ve Teâlâ tarafından bildirilen, ataları taassupla taklit etmenin, Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya eş tutma anlamına geldiğini belirten Elmalılı Muhammed Hamdi’ye göre, gerçeğin ve iyinin ölçüsü Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın buyruğu ve delile dayalı bilgi olduğundan, geçmişi sırf kendi geçmişi diye taklit etmek taassuptur. Şu da bir gerçektir ki; Peygamberlerin mûcizesi, hakîmlerin hikmeti bile inadı karakter haline getirmiş mutaassıba gerçeği kabul ettiremez. İsfahânî; öldürmenin yaşatmaktan, yıkmanın yapmaktan daha kolay olduğunu belirten ifadeleriyle taassubun hiçbir olumlu değer üretmeyen, yıkıcı bir ruh hali sayıldığına dikkatleri çekmektedir. Taassubu en çok eleştiren İslâm âlimlerinden biri de Gazzâlî’dir. Gazzâlî’ye göre bir sözü söyleyene göre değil gerçek olup olmadığına bakarak değerlendirmek gerekir. Bir düşünce ve inanç hareketiyle ilgili duydukları şeyleri inceleyip değerlendirmek yerine, kulaktan dolma bilgilerin taklitçi bir tutumla benimsenmesi, insanlarda katı bir bağlılık doğurmakta ve giderek taassup duygusunun yerleşmesine yol açmaktadır. O halde gelin fikir dünyamızı tüm taassublardan temizleyelim. Bizim için yegane hakikat olan Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Kitabı ve Rasul Aleyhissalatu vesselam’ın sünnetine sımsıkı sarılalım. İslam’ın yeniden yeryüzünde hayat bulması için çalışalım ki vahdetimizin önünde duran aşılmaz denilen tüm setleri aşalım ve Raşid bir halifenin sancağı altında ümmet olmanın izzetine kavuşalım. Şüphesiz ki Allah Subhânehu ve Teâlâ inananların ve kendisinden hakkıyla korkanların yardımcısıdır.