Suskunluk Zillettir, Zillet Ateşinin İsleri Hepimizi Sarıyor
23 Kasım 2021

Suskunluk Zillettir, Zillet Ateşinin İsleri Hepimizi Sarıyor

Sadece son bir ayda ayaklar altına alınan İslami değerlerimiz geçmiş 100 yılımızı özetlemeye yeterlidir. Sokaklar güvenli değil çünkü kafasına esen sokaktan geçen habersiz bir insanın canına kıyabiliyor – Suçlu; ne cinayeti işleyen fert ne de sistem oluyor. Suçlu; uyuşturucu veya akli dengesizlik gösteriliyor. İslam Ümmetinin masum çocukları bir putun önünde secde ettiriliyor, puta saygı duruşunda bulunmayanlar saldırıya uğruyor – Suçlu; ne bu cürmü işleyen fert oluyor ne de sistem. Suçlu yanlış tatbik edilen fikir hürriyeti gösteriliyor.

Adamın birisi çıkıyor tüm Ümmet-i Muhammed’e küfrediyor, başka birisi çıkıyor açık açık “ben bu Müslümanlardan değilim, bu İslam’dan değilim, “abd” kelimesi üzerinden felsefe yaparak” ben namaza farklı bakıyorum” diyor ama hâlâ çok saygı değer, mantıklı ve taklit edilesi birisi olarak toplum önüne çıkabilmesi için her türlü desteği buluyor. Bunlar suskunluğun zilletidir!

Hani fertler düzelirse toplum düzelirdi?! Ekonomik sömürüyü, iç ve dış siyasette aşağılanmayı geçtik, gençlerimiz cinsiyet değiştiriyor, eşcinselliğe yöneliyor, zina yaygınlaştı, milliyetçilik hastalığı yaygınlaştı, bunu da geçtik... Bir bakın çevrenize, bugüne kadar “demokrat ve laik görünürsek evlatlarımız İslam’ı daha iyi yaşayacak” diyenlerin kaç tanesinin evladı başındaki eşarbı çıkarttı, kaç tanesi namazını terk etti, kaç tanesi cinsiyetinden rahatsız, kaç tanesi kendini “deist” veya “ateist” olarak tanımlıyor, kaç tanesi uyuşturucu ve dolandırıcılıkla karşımıza çıkıyor?! Bunlar suskunluk ateşinden sıçrayan korların yanıklarıdır!

Müslümanlar susuyor... Yöneticiler susuyor ama yöneticileri destekleyen fikir ve akıl önderleri de susuyor! Onlar susuyor ama onları öncü seçmiş olan Müslümanlar susuyor! Susuyorlar çünkü son 20 yılda Müslümanlar bir başka yanlış düşünceye daha alıştırıldılar. Herkesin dilinde Rasulullah’a ﷺ dayandırılan bir zayıf hadis dolanıyor: «كَمَا تَكُونُوا يُوَلَّى عَلَيْكُمْ » “Siz nasıl (kimseler) olursanız öyle yönetilirsiniz” Yöneticiler eleştirildiğinde, günahları, hataları, ihanetleri ifşa edildiğinde en çok ileri sürülen hadis budur. Evvela: bu söz ana hadis kaynaklarında yer almamaktadır, tâlî derecedeki hadis kaynaklarında geçmektedir! (Rivayetin geçtiği yerler için bkz: Aclûni, Keşfu’l-Hafâ, C: 2, S. 126-127, hadis no: 1997; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, C: 5, S. 47, hadis no: 6407; Albâni, Silsiletü Ehâdîsi’d-Daîfe ve’l-Mevdûa, C: 1, 320, A. 491). Şevkâni; “Fevâidu’l-Mecmûa” adlı eserinde bu rivayetin senedinde hadis uyduran biri olduğunu ve ayrıca senette kopukluk olduğunu belirterek rivayetin zayıflığına işaret etmiştir. [Şevkani, Fevâidu’l-Mecmûa, S. 210, hadis no: 624]

Sonuç olarak bu ve burada yer vermediğimiz birçok başka bilgiler ışığında bakıldığında, bu hadisin hem senet hem de metin açısından “zayıf” olduğu anlaşılmaktadır. Fakat amel etmek ve ameliyle hem Allah’ın (svt) rızasını kazanmak isteyen hem de İslam’ı ve Müslümanları eski izzetine kavuşturmak isteyenler her açıdan daha güçlü senet ve metinlerle bize ulaşmış olan hadisleri ölçü almalılar.

Örneğin Peygamber’eﷺ “Cihadın hangisi efdaldir?” diye sorulunca: “Zâlim sultana karşı hakkı söylemektir.” buyurduğu hadisini hatırlayalım. [Ahmed bin Hanbel, 5/251; İbn Mâce, Fiten 20, hadis no: 4011-4012; Tirmizî, Fiten 13, hadis no: 2175; Ebu Dâvud, Melâhim 17]

Yine Hz. Ebu Bekir’den (ra) rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: “Ey insanlar, siz, “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız yoldan sapan kimse size zarar veremez” ayetini okuyorsunuz. Hâlbuki ben Rasulullah’ın ﷺ “İnsanlar zalimi görürler de zulmetmesine mani olmazlarsa, bilin ki Allah onların hepsini kısa bir süre sonra cezalandırır” buyurduğunu işittim.” [Tirmizî, Fiten, 8; Ebû Dâvûd, Melâhim, 17; Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, X, 88, hadis no. 11092]

Enes’in (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et.” Bunun üzerine birisi, “Ey Allah"ın Resûlü! Eğer mazlum ise yardım ederim, ancak zalimse ona nasıl yardım edeceğim?” dedi. Resûlullah (sav) buyurdu ki, “Onu zulümden uzaklaştırırsın veya onun zulmüne engel olursun. İşte bu ona yapacağın yardımdır.” [Buhârî, İkrâh, 7]

İşte bunlar gibi rivayetleri ölçü alırsak zillet ateşini söndüreceğiz, islerini üzerimizden sileceğiz. Ne pahasına olursa olsun yöneticimizin arkasında durmalıyız diyenler hem kendilerine, hem gelecek nesillerine hem de o çok sevdikleri yöneticilerine zilletin bir daha silinmeyecek şekilde yapışmasına neden oluyorlar ki bu nasıl bir sevgidir?!

Behlül Dânâ Hazretleri, çarşıda, pazarda halk içinde dolaşırken insanlara nasihat eder, yanlış hareketlerden sakındırmak için onları ikaz ederdi. İkazları bazı insanların damarlarına dokunuyor, gururları inciniyordu. Bir gün, halka, doğru yolu göstermek için söylediği sözlerden rahatsız olanlar öHârûn Reşîd’e gidip Behlül Dânâ Hazretlerini şikâyet ettiler: “Sultanım, bizim yaptıklarımızın ona ne zararı var? Bizi kendi hâlimize bıraksın. Bizi ikaz edip durmasın. Sonra her koyun kendi bacağından asılır.” Bu şikâyetler üzerine Hârûn Reşîd, Behlül Dânâ’yı çağırtıp halkın istediğini bildirdi. Behlül Dânâ hiç sesini çıkarmadan sarayı terk etti. Birkaç koyun alıp kesti, bacaklarından mahallenin köşe başlarına astı. Cahil insanlar, hikmetini anlayamadıkları, sırrını çözemedikleri söz ve hareketleri gördüğü birine hemen “deli” damgası vururlar. Behlül Dânâ’nın bu hareketini de anlayamayan halk gülerek şöyle dedi: “Deliden başka ne beklenir, yaptığı işler hep böyle zaten!”

Aradan günler geçtikçe, asılan hayvanlar kokuyor, bundan ise bütün mahalle zarar görüyordu. Bozulan etlerin kokusundan durulmaz hâle gelince aynı şahıslar, Hârûn Reşîd’e gidip durumu anlattılar: “Yâ Emîrü'l Mü’minîn! Behlül’ün astığı koyunların kokusundan duramıyoruz. Bizi çok rahatsız ediyor. Şuna söyleyin de, onları astığı yerden kaldırsın!”

Hârûn Reşîd, Behlül’ün böyle bir hareketi neden yaptığını merak ediyordu. Hem halkın şikâyetini bildirmek, hem de böyle yapmasının sebebini öğrenmek için Behlül Dânâ’yı saraya çağırttı. Behlül gelince Hârûn Reşîd sordu: “Yâ Behlül! Mahalleye astığın koyunların kokusundan halk çok rahatsız oluyor. Böyle bir şeyi neden yaptın?” Behlül Dânâ Hazretleri şu cevabı verdi: “Ey Mü’minlerin emîri! Ben bir şey yapmadım! Sadece her koyunu kendi bacağından astım. Fakat görülüyor ki, her koyun kendi bacağından asılsa da bütün çevreyi rahatsız ediyor, herkese zarar veriyor. Bir kötünün zararı sadece kendine olmuyor, herkese zarar veriyor. İnsanların bunu anlaması için böyle yaptım. Herhalde anlamışlardır!”

Şikâyete gelenler hatalarını anladılar. Bir daha Behlül’ün nasihat ve ikazlarına itiraz etmediler. Bu anlatılan olay böyle mi gerçekleşti bilemiyoruz ama en azından günümüze basit bir atasözü gibi ulaşan bu söz, tarih boyunca sahip olduğumuz izzetimizi İslam’ı doğru anlayanlara borçlu olduğumuzu göstermeye kâfidir.

Özellikle Müslümanlara önderlik eden hocaların, düşünürlerin, siyasetçilerin Mü’mine eşleri, anneleri, kız evlatları, kardeşleri... Ey Mü’mine hoca hanımlar! Bu sessizliğe dur demeyecek misiniz?!