Dünya hayatı gelip geçici ve sınırlı bir hayattır. Sokağa çıkma kısıtlamalarının olduğu bu dönemde bunu çok daha iyi anladık. Zira kendimizi daha da sınırlı hissettik. Akrabalarımızla, dostlarımızla, arkadaşlarımızla yeterince görüşemedik. Ziyarete gelmek isteyenleri kabul edemedik. Canımızın istediği, gitmek istediğimiz yerlere gidemedik. Fakat bu vesileyle tefekkür etmeye, bize verilen nimetlere şükretmeye bolca vakit bulduk. Söz konusu sınırsız olan ahiret olduğunda sınırlı olan bu dünyanın ne kadar değersiz olduğunu bir kez daha anlama fırsatı elde ettik.
İnsanoğlu hayatında bazı zamanlar gaflete düşebilir. Biz Müslümanlar için İslam’a davet çalışmaları açısından da zaman zaman bu durum gerçekleşir. İşte böyle gaflete ve acziyete düştüğümüz anlarda bizi kendimize getiren en etkili mesajlar Kur’an-ı Kerim’de, Sünnet-i Seniyye’de ve Sahabe Rıdvanullahi aleyhim’in hayatlarında mevcuttur. Bugün, o sahabelerden, beni en çok etkileyenlerden biri olan Mus’ab bin Umeyr Radıyallahu anh’ın hayatından biraz bahsedeceğim. İslam’la şereflendikten sonra Mus’ab bin Umeyr Radıyallahu anh’ın takındığı tavra bakalım.
Mus’ab bin Umeyr Radıyallahu anh, hem annesi hem de babası tarafından Kureyş'in asil ve zengin ailelerinden birinin çocuğuydu. Zengin oldukları için o günün şartlarına göre oldukça rahat bir hayat yaşıyorlardı. Mus’ab bin Umeyr Radıyallahu anh güzel konuşurdu. Orta boylu, güzel yüzlü, yumuşak huylu ve son derece zeki bir gençti. Ailesi tarafından refah içinde yetiştirilmişti ve Mekke halkının gıpta ettiği biriydi. Rasulullah Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Mus’ab bin Umeyr Radıyallahu anh için “Mekke’de Mus’ab’dan daha zarif, daha narin, daha güzel kimse yoktur.” buyurmuşlardır. Mus’ab bin Umeyr Radıyallahu anh, bütün bu rahat ve konforlu hayatına rağmen kendini büyük bir boşluk içinde hissediyordu. Bir gün Mus’ab Radıyallahu anh, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin o zamanlar İslam’ı anlatmak için Mekke’de insanları topladığı yer olan Erkam bin Ebi'l-Erkam Radıyallahu anh’ın evine gitti ve orada Müslüman oldu. Zaten Müslüman olmadan önce de putlara tapmanın yanlış olduğunun idrakindeydi ve onlara tapılmasını doğru bulmuyordu. İslam’ı kabul etmesiyle birlikte hayatı her yönden değişime uğradı. Eski hayatında sahip olduğu tüm zenginliklerin yerini yoksulluk aldı. Ailesi, onu İslam’dan döndürmek için günlerce hapsedip aç ve susuz bıraktılar. Ona kızgın güneş altında, tahammül edilmesi zor pek çok işkence yaptılar. Fakat O, bu acımasız ve ağır işkencelere sabır ve kararlılık gösterdi, dik duruşunu bozmadı, geri adım atmadı ve İslam’dan dönmedi. Kendisine yapılan onca zulme rağmen O, yine şu şekilde hakkı haykırdı: “Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan başka tapınılacak ilah yoktur ve Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem O’nun kulu ve Rasulüdür.”
Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in emriyle, Mus’ab bin Umeyr Radıyallahu anh iki defa Habeşistan’a hicret etmiş ve sonra dönüp tekrar Rasullullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanına gelmiştir. Ali Radıyallahu anh onun gelişini şöyle anlatır: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile oturuyorduk. Bu sırada Mus'ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu. Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem, onun bu halini görünce, mübarek gözleri yaşla doldu ve: ‘Kalbini Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın nurlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. O, bunların hepsini Allah için terk etti. Allah ve Rasulü’nün sevgisi, onu gördüğünüz hale getirmiştir.’ buyurdu.”
Birinci Akabe Biatı sonrası Müslüman olan Medineliler, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizden, kendilerini Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın dinine davet edecek, kendilerinde Kur’ an ve sünnetin tatbikini yerleştirecek, namazlarında onlara imamlık yapacak birini göndermesini istediler ve bir mektup yazdılar. Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu anh’ı Medine'ye gönderdi ve ona Medinelilerden gelen talepleri karşılamasını emretti.
İslamiyet, Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu anh’ın azmi ve büyük gayretleriyle Medine’de hızla yayılmıştır. Öyle ki, İslâmiyet her eve girmiş, nerdeyse iman etmeyen kimse kalmamıştır. Bir gün, Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu anh Müslümanlara İslam’ı anlattığı sırada, Evs kabilesi reislerinden olan Useyd elinde mızrağıyla hiddetli bir şekilde gelir. Mus’ab Radıyallahu anh’ı rencide edecek sözler söyler ve ondan bulunduğu yeri terk etmesini ister. Onun bu öfkeli ve taşkın halini gören Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu anh, Useyd’e, öncelikle oturup kendisini dinlemesini, maksadını anlamasını, eğer kabul etmezse o takdirde engel olmasını yumuşak bir üslupla söyler. Bunun üzerine Useyd, Mus’ab bin Umeyr Radıyallahu anh’ı sakince dinler ve Müslüman olur. Ardından hemen kavminin yanına gidip onları İslam’a davet eder ve kavmi de hep birlikte Müslüman olurlar.
Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu anh, Bedir Savaşı’nda da sancaktar olup büyük bir gayret ve kahramanlık göstermiştir. Uhud Savaşı’nda ise yine sancaktarlık görevi esnasında iki kolu da kesilerek şehit olmuştur. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu anh’ın şehit olduğunu gördüğünde baş ucuna dikilerek Ahzâb suresindeki:
“Mü'minlerden öyle yiğitler vardı ki, onlar Allah'a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehit oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehit olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” (Ahzâb 23) meâlindeki âyet-i kerimeyi okumuş ve sonra şöyle buyurmuştur: “Allah'ın Rasulü de şahittir ki, siz kıyamet günü Allah'ın huzurunda şehit olarak haşrolunacaksınız.”
Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu anh şehit olduğunda ona kefen olabilecek bir kumaş bile bulunamamıştır. Mekke'nin en zengin ailelerinden birinin çocuğu olan Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu anh’ın örtünecek kefeni yoktu. Vücudun üst tarafı kaftanı ile alt tarafı ise otlarla örtülerek defnedilmiştir.
Şimdi önce o mübarek insanı düşünelim, peşinden bir de kendimizi. Allah’a ne kadar teslim olabiliyoruz, O’nun uğrunda neleri feda edebiliyoruz, nelerden sırf Rabbim razı değil diye vazgeçebiliyoruz? İşte bunun adı sınırsız olan bir dünya için sınırlı olanı terk etmektir.
İşte bir sahabi ve baştan sona teslimiyet, tepeden tırnağa İslamiyet. Fazla söze ne hacet, örnek almak isteyen gereken dersi alır elbet.
Rabbim hepimize Mus’ab bin Umeyr Radıyallahu anh’ın imanı gibi güçlü bir iman, onunki gibi bir teslimiyet ve şehadet nasip etsin. (AMİN)