Rahmet, bereket ve mağfiret ayı olarak nitelendirdiğimiz üç aylara erişebilmeyi nasip eden Allah-u Teâlâ’ya sonsuz hamd-u senalar olsun. Üç aylar Müslümanlar için önemli bir yere sahiptir. Zira Peygamberimiz (sav) pek çok hadis-i şerifinde üç ayların önemine vurgu yapmıştır. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şerifinde şöyle dua etmektedir:
اَللّٰهُمَّ بَارِكْ لَنَا فيِ رَجَبَ وَ شَعْبَانَ وَ بَلِّغْنَا رَمَضَانَ»»
“Allah’ım, Recep ve Şaban ayını bize mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına eriştir.” [Ahmed bin Hanbel, Müsned]
Rasulullah (sav) bu ayları bizlere mübarek kılması için Rabbimize dua etmektedir. Bu minvalde bu mübarek günleri hakkıyla ihya edip bereketinden, mağfiretinden ve rahmetinden nasiplenmek elzemdir. Çünkü bunlar olmadığı takdirde Recep, Şaban ve Ramazan aylarının bizler için diğer zamanlardan hiçbir farkı olmayacağı gibi Peygamberlerin ve Sahabelerin (ranhum) üç aylara girerken ki coşku, heyecan ve mutluluk hazzı bizlerde meydana gelmeyecektir.
İnsan sahip olduğu düşünme yetisiyle âlemdeki en değerli varlık olmasının yanında eksik, aciz, sınırlı ve hata yapmaya en çok meyilli olan varlıktır. Rabbimiz bizleri bu fıtrat ile yarattığından insanı, hatasız, kusursuz, günahsız düşünmek mümkün değildir. Fıtratımızda günah işlemek olduğu gibi günahlardan arınma yolu olarak da Rabbimiz bizlere tövbe etme nimetini bahşetmiştir. Aklıselim her insan, her dakikasını bir ganimet olarak görür ve işlediği günahlardan arınmak adına bolca tövbe eder.
﴿فَمَنْ تَابَ مِنْ بَعْدِ ظُلْمِه۪ وَاَصْلَحَ فَاِنَّ اللّٰهَ يَتُوبُ عَلَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ﴾
“Kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”[Maide 39]
Üç ayların içinde bulunmamız münasebetiyle rahmet kapısının sonuna kadar açıldığı, ibadetlerin bire on sayıldığı bu 90 günlük vakti iyi değerlendirmeli, geçmişte yaptığımız hatalar, işlediğimiz günahlar münasebetiyle bir fırsat olarak görmeli ve Rabbimize sığınarak tövbe etmeliyiz.
واللَّه إِنِّي لأَسْتَغْفرُ الله ، وَأَتُوبُ إِليْه ، في اليَوْمِ ، أَكثر مِنْ سَبْعِين مرَّةً»» “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.” [İbni Mace]
Recep ve Şaban aylarının en önemli özelliklerinden biri, bizleri Ramazan ayına hazırlıyor oluşudur. Kendimizi Ramazan ayına hazırlayıp tefekkür etmek, kendimizi muhasebe etmek, bol bol istiğfar etmek, nafile ibadetleri arttırmak, infak etmek, Kur’an-ı Kerim’i çok okumak, anlamak ve hayata geçirmek üç ayları bereketlendirecek fiillerdir. Bilinmelidir ki üç aylara özel herhangi bir ibadet yoktur. Özel zaman ve mekânlara sıkıştırılan ibadetler İslam’ın kabul etmediği bir konudur. Peygamberimiz (sav) ve Sahabelerin (ranhum) hayatına göz attığımız zaman ibadet ve taatleri normal yaşantılarında yerine getirmekle birlikte Recep, Şaban ve Ramazan aylarında bunları arttırmışlardır. Bizler de günlük yaşantımızda bizlere farz olan ibadetlerin üstüne katarak bu mübarek günleri en verimli şekilde ihya etmeliyiz.
Bu rahmet mevsiminde şüphesiz yapmamız gereken görevlerimizden en önemlisi de Al-i İmran suresi 104. ayeti esas alarak İslami davet çalışmalarımızı arttırmak, hidayet şerbetini içmek ve içirmek olmalıdır. Bugünleri sadece ferdi değil toplumsal olarak ele almalıyız. Kendi içimize yönelip muhasebe edip eksiklerimizi tamamlarken aynı zamanda Allah’ın mesajlarını Müminlere ulaştırmak, İslam’ı tebliğ etmek rahmet rüzgârının bizlere ulaşması için attığımız adımlardan olmalıdır.
﴿وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴾
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.” [Ali İmran 104]
Üç ayların rahmetinden bahsedip rahmet kaynağı Kur’an-ı Kerim’e ve değerine değinmeden olmaz. Semadan yeryüzüne teşrif etmeye başlamasıyla Ramazan ayını değerli kılan Kur’an-ı Kerim, akıl ve irade sahibi olmalarından dolayı tüm insanlığa indirilmiş muazzam bir kitaptır. Kur’an’ın gönderilmesinde birçok önemli husus vardır elbette. Fakat ben burada Kur’an’ın bize gönderilmesindeki bir gayeye değinmek istiyorum. Kur’an-ı Kerim tozlu raflara kaldırılsın diye değil, şüphesiz hayat sahamızda yer alması için gönderilmiştir. Fakat günümüzde Kur’an, hayat rehberimiz olmaktan ziyade sadece okunup geçilen bir kitap haline gelmiştir. Allah-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’in kendisiyle hükmedilmesi için indirildiğini Ahzab suresi 36. ayette şöyle beyan etmektedir:
﴿وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُب۪يناً﴾
“Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir Mümin erkek ve hiçbir Mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” [Ahzab 36]
Ey âlemlerin Rabbi olan Allah’ım bizleri hakkı hak bilip onu alanlardan, batılı batıl bilip ondan uzak olanlardan eyle! Recep, Şaban ve Ramazan aylarını Ümmet-i Muhammed’e mübarek kıl! Bizlere muhtaç olduğumuz gücü ve nusretini gönder!
Ey dualara icabet eden Allah’ım tez vakitte Müslümanları Raşidi Hilafet ile izzetlendir! İslam sancağını biz Müslümanların eliyle dalgalandır! Bizlere dünya gözüyle o günleri görmeyi nasip eyle!
Evindar GÜRGÜN