Ramazan ayı bereketi, rahmeti, mağfireti ve tüm güzellikleri ile gecelerimize ve gündüzlerimize misafir oldu ve daha tam doyamamışken ayrılık zamanının sinyallerini vermeye başladı. Büyük nimetlerle dolu kaçırılmayacak bir fırsat olan Ramazan ayının sayılı günleri artık azalmaya başladı. Günleri azaldıkça bizim için daha da değerlenen Ramazan ayında nerde o eski Ramazanlar diye düşünmeden edemiyorum. Aslında bu sözü hemen hemen her sene duyar fakat çok da anlam veremezdim. Belki bu çok çok eski Ramazanları göremediğimdendi. Çünkü değerlerimiz sıradanlaşmıştı.
Fakat bu yıl bütün dünyada yaşanan pandemi hayatlarımızı alt üst ederken maalesef bu sürecin Ramazan ayına denk gelmesi bana da “Ah ah! Nerde o eski Ramazanlar” dedirtmedi değil. Sıradanlaşan ve toplum nazarında değerini kaybetmiş olan Ramazanları bile arar olduk.
Malum cumaların kılınmaması ile başlayan sosyal mesafeyi koruma süreci kolumuzu kanadımızı kırarken bir de Ramazan ayının nişanesi teravihlerin kılınmaması, mukabelelerin yapılmaması, toplu iftarlarda buluşamayışımız ne kadar da acıtıyor yüreklerimizi.
Oysa Ramazan ayı fetih ayıydı. Sabrın, şükrün, tevekkülün, teslim olmanın adresiydi. Müslümanın, Müslüman kardeşinin derdi ile dertlendiği, kardeşliğin, birliğin, paylaşmanın adıydı. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem’i anlamanın, sahabeyi idrak etmenin ve Allah’a kul olmanın tadına varmaktı.
Tam da burada gönüllerimizde hoş bir tat bırakacaktır diye umut ettiğim yaşanmış bir kıssaya değinmek istiyorum. Erzurumlu bir dede Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem’e sürekli salavat getirir sonrasında da dudaklarını yalar ve dermiş ki: “Peygambere salavat getirdiğimde dudaklarım öyle bir tatlanıyor ki o tadın sadece dudaklarımda kalmasını istemiyorum, bütün bedenimin bu tadı alması için sürekli dudaklarımı yalıyorum.” Subhânallah!
Ramazan ayı deyince bizlerin de ruhu, bedeni ve gönlü tatlanırdı. Ve o tat hiç bitmesin isterdik de bunun için cehd gösterirdik. Beraber yaptığımız sahurlarımız, iftarlarımız, teravihte koşturan çocuklarımız, kardeşliğimiz, yemeğimizi paylaştıklarımız, komşumuz açken tok yatamadığımız o eski Ramazanları özledik.
Abdullah İbni Mesud’un Hz. Ömer’in Hilafet dönemi için her gün Ramazan gibiydi dediği Ramazanları, oruca beraber başlayıp hep birlikte kutladığımız bayramları özledik. Ramazan güzelliklerini özlerken belki de en çok eskiden olduğu gibi tek bir ümmet olmayı, aynı sancağın altında birlik olmayı, tebaasının derdi ile dertlenen halifeleri özledik.
Sana geldim Allah’ım. Dua edin duanıza icabet edeyim diyorsun. Açtım ellerimi ve senden acilen nusretini talep ediyorum. Bundan sonraki Ramazanlarımız en güzeli ile ihya edip Hilafetin gölgesinde geçireceğimiz Ramazanlar olsun ve izzeti dolu dolu yaşayıp ah nerde o eski Ramazanlar demediğimiz Ramazanlarımız olsun inşaAllah.
İrem Duman