Mus’ab bin Umeyr (ra) Olmak
25 Ekim 2020

Mus’ab bin Umeyr (ra) Olmak

Hem annesi hem babası tarafından zengin olan bir ailede büyümüştü. İstediği her dünya nimetine istediği her an sahip olabilecek maddi imkâna sahipti ama bu imkân Onu (ra) kibirli bir insan yapmamıştı. Aksine O (ra), temiz bir kalbe sahipti. Sahip olduğu, olabileceği dünya nimetlerinin Onun gözünde bir değeri yoktu. Hatta bütün bu bolluğa rağmen kalbinde bir boşluk hissediyordu. Bu boşluğu ne para pul ne de ailesinin de tapmış olduğu putlar doldurabiliyordu.

İşte Onda var olan bu boşluk bir gün Erkam’ın evine gitmesiyle doluverdi. Bu evde Rasulullah’ı (sav) gördü, Ondan İslam’ı öğrendi. Kalbine dolan huzurla Müslüman oldu ve hayatı tamamen değişti.

Zaten tevhid inancına sahip olan bu genç, Müslüman olunca ailesinin tepkisi ve dayanılamayacak derecedeki zulümleri ile karşılaştı. Geçmişte sahip olduğu maddi imkânlardan yoksun bırakılarak taviz verip dininden döndürülmeye çalışıldı. İnancından dönmesi için annesi ve akrabaları tarafından hapsedildi, aç ve susuz bırakıldı. Ancak hiçbir zulüm Onu yolundan döndüremedi. O (ra), İslam’ı hakkıyla yaşamaya devam etti. Bu dava uğrunda da diğer Müslümanlar ile beraber Habeşistan’a hicret etti. Hicret bütün Müslümanlar için olduğu gibi Mus’ab bin Umeyr için de zorlu geçti. İbn İshak, Salih b. Keysan’dan rivayeten Sa’d b. Malik’in şöyle dediğini aktarmıştır: “Biz hicrette zor şartlar altında yaşama mücadelesi veriyorduk. Hicret ettikten sonra şiddetli bir açlıkla karşı karşıya kaldık. Bu durum bize çok zor gelmesine karşın yine de dayanabiliyorduk. Mus’ab b. Umeyr ise aramızda ebeveyninin yanında en refah içerisinde olanıydı. Bize isabet eden zorluk Ona da isabet edince O bu duruma dayanamadı. Ben Onu öyle bir halde gördüm ki yılanın derisinin soyulup düşmesi gibi Onun da derisi soyulup düşüyordu ve yürüyemiyordu. Onun çok zorluk çektiğini bildiğimiz için Onu boynumuza alıp taşıyorduk.”

Hicretten sonra bambaşka bir insan olmuştu Mus’ab bin Umeyr (ra). Geçmişteki sıkıntılı günler geride kalmış, daha da iman dolu, iradesi sağlam bir genç olmuştu. Hz. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hep yakınında oldu, yine O’nun (sav) emriyle de ilk öğretmen sıfatıyla Medine’ye gitti ve birçok insanın hidayetine Allah’ın izniyle vesile oldu. Uhud’da Müslümanların sancağını taşıdı. Şehid edilene kadar Peygamberimiz Aleyhisselam’ı korudu. Şehid edildiğinde üzerinde sadece bir abası vardı. Habbab b. Eret (ra) şöyle demiştir: “Allah Resûlü ile birlikte hicret ettik. Bu hicretimizin karşılığını Allah muhakkak verecektir. Ne var ki, bizim bazı arkadaşlarımız alacakları mükâfattan en ufak bir şey dahi yemeden dünyadan göçüp gittiler. Mesela Mus’ab b. Umeyr. Onun; Uhud’da şehit düştüğü zaman geride sadece bir abası vardı. Aba ile Onu baş tarafından kefenlediğimiz vakit ayakları açıkta kalıyor, ayaklarından itibaren kefenlediğimizde de başı açık kalıyordu. Sonunda Allah Resûlü, “Başını örtün, ayaklarını da izhir otu ile kapatın.” buyurdu. Biz ise, bugün Onun hizmetinin semerelerini topluyoruz.”

İşte Mus’ab b. Umeyr (ra) refah ve bolluk içinde doğduğu bu dünyadan üstünü tam olarak örtemeyen bir kumaş parçası ile göçüp gitmiştir. Bütün dünyaya sırtını dönmüş böylece Allah (cc) ve Rasulü’nün (sav) sevgisini kazanmıştır. Bugün kendini Mus’ab bin Umeyr’e (ra) benzetenler bilmelidirler ki Mus’ab (ra) olmak kolay bir iş değildir. Mus’ab (ra) olmak Allah yolunda her şeyden vazgeçmek, tağuta karşı olmaktır. Peygamber (sav) tağutların tahtını yıkarken Mus’ab bin Umeyr (ra) de tağutu yıkan eller arasındaydı. Şimdi nasıl oluyor da tağut baki kalsın diye çalışanlar kendilerini Mus’ab’a (ra) benzetebiliyor? İşte Mus’ab bin Umeyr (ra) olmanın adı; şana, şöhrete, maddi ve manevi çıkara, makam ve mevkiye tapmamaktır. Allah’ın (cc) hükmü dışındaki hiçbir hükme boyun eğmemektir! Rabbim bu şuurda olup davası uğrunda çalışanlardan olmayı nasip etsin ve bizlere de Mus’ab (ra) gibi bir akıbet ikram eylesin. Allahumme amin.

Yağmur Altınok