Teslimiyet سَلِمَ (selime) fiilinden gelir. Boyun eğmek, başa gelen hadiseleri itirazsız kabullenmek ve selamete çıkmak anlamlarını bünyesinde barındırır. Teslimiyet, mümin insanın hayatında temel esas olan ahlaki bir vasıftır.
İmanın varlığı kendini ancak İslam’ın hükümlerine boyun eğmekle gösterir ve ancak bu boyun eğişi sürdürmekle muhafaza edilir.
İslam’a, emir ve nehiylerine, tevhid akidesine teslim olmayan Müslüman, Mümin, Müttaki, Mücahid, Müvahhid olamaz. Teslim olmanın en güzel örneklerini nebiler, resuller ve onlara tabi olanların hayatlarında görebiliriz. Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen Nebi ve Resullerin kıssalarını incelediğimizde Allah’a olan güven ve bağlılıklarının boyutlarını anlayabiliriz: Akli imanı ile bizlere örnek olan Hz. İbrahim’in (as), Nemrut tarafından hazırlatılan ateşe atılması sonucunda Hz. İbrahim’in (as) gösterdiği teslimiyet, Onun kalbinde yalnızca Allah’ın sevgisinin bulunması ve yalnızca Allah’a itaat etmesinden ötürüydü. İşte bu sevgi Onu “Halil” olma şerefine nail etti ve yakıcı ateş Onu yakmayarak serin bir suya dönüştü. Başka bir Resul’ün hayatına bakalım;
Kur’an-ı Kerim’de en çok bahsi geçen Hz. Musa’ya (as), kızıl denizin ortasında firavun ve askerlerine karşı ashabına “Allah bizimle” dedirtip Onu böylesi vakarlı bir tavra büründüren Allah’a olan güveni ve bağlılığıydı.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hayatındaki en baskın özelliği Onun (sav) Rabbine karşı olan teslimiyetiydi. Eşi Hz. Hatice validemizi, amcasını, evlatlarını, arkadaşlarını kaybettiğinde; yurdundan edilip, işkencelere maruz kaldığında gösterdiği davranış Rabbine olan inancı ve teslimiyetinin tezahürüydü.
Mekke’den Medine’ye en yakın arkadaşı Ebu Bekir (ra) ile hicret ettiğinde Sevr mağarasında müşriklerin gelmesiyle dostunu “Üzülme, Allah bizimledir.” diyerek teskin etti. Nübüvvet yıllarında büyük işkence ve eziyetlere karşı direnen ashabına da aynı şeyi söylüyordu: “Sabredin, Allah bizimle.”
Allah Resulü’nün (sav) yolundan ayrılmayan ve öğütlerinin her birini şiar edinen sahabelerin birbirinden farklı ve baskın özellikleri de vardı. Ömer’in (ra) farukluğu, Ebu Bekir’in (ra) sıddıklığı, Abdullah bin Abbas’ın (ra) ilmi, Musab Bin Umeyr’n (ra) fedakarlığı, Bera bin Malik’in (ra) şehadet sevdalı oluşu, Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın (ra) eminliği, Zeyneb Binti Cahş’ın (ranha) eli açıklığı, Ummu Seleme’nin (ranha) dirayeti, Hansa Hatun’un (ranha) evlatlarını şehadete teşviki ve daha bir çoğu… -Radıyallahu Anhum-
Ancak hepsinin ortak bir özelliği vardı ki o, tevhid akidesine sımsıkı sarılmaları ve teslimiyetleri. Onların ahlakının bizlere kadar ulaşması, bizler için güzel örnek olmalarının asıl sebebi işte budur. Gelen her bir ayeti, emri hatta tavsiyeleri dahi yerine getirmeleri, “neden, niye” yada “bence, ama, fakat” kelimelerini kullanmadan “Amenna ve Saddakna” diyerek teslim olmaları Onları asr-ı saadet yapan en önemli husustu. Bu yüzden sahabeler, insanlık tarihinin en takvalı müminleri olma özelliğine sahip oldular.
Müminlerin izinden giden ve nebilerin varisleri olan alimler ise bize tarih bakımından daha yakın olan örneklerdir. Her birinin hayatı bizler için rol modeldir.
İslam’ın kutlu davasını yüklenen Şeyh Said… Müslümanların devletinin kafirlere peşkeş çekilmesinin ardından kıyam etmiştir. Bu uğurda idam edilerek şehit (Allah’ın izniyle) olmuştur. Tıpkı Şeyh Said gibi batıdan gelen bütün nizamlara direnen İskilipli Atıf Hoca’da bu uğurda idam edilmiştir.
İslam davasının bir diğer önemli şahsiyeti olan Takiyyuddin en-Nebhani İslam için ortaya koyduğu çabasını ve bu çabanın neticesindeki teslimiyetini felaket asrındaki ümmete örnek olarak bırakmış, Kur’an ve Sünnet ışığında davasını taşımaktan geri durmamıştır. Çalışmalarını Allah’ın emir ve nehiylerini yerine getirme noktasında İslam Devletini kurma yönünde ilerletmiş, azim ve fedakarlığı ömrünün sonuna kadar devam etmiştir.
Hayatları büyük fedakarlık ve selim bir kalple Rablerine karşı teslim olanların imtihanları da davaları kadar büyüktü. Ahirette mükafatları da teslimiyetleri derecesinde olacaktır. Allah’a karşı gösterilen teslimiyet; bizlere günümüzde Kırgızistan, Suriye, Arakan, Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin direnişi hatırlatmalı. Onların Allah’a bağlanıp tevekkül etmiş olmaları, Allah’a her daim dua ve şükürle bağlanmanın örneğidir.
Öyle ki şer’i hükümlere bağlanıp riayet edenlere Allah Subhanehu ve Teâlâ altından ırmaklar akan firdevs cennetlerini vaad etmiştir.
Fedakarlıkla, samimiyetle sarıldığımız takdirde İslam davası elbette muzaffer olacak, bizlerin felaket asrı da asr-ı saadete yakınlaştıracaktır.
Onların dertleri, davaları alemlerin Rabbi olan Allah’ı razı ve memnun etmekti. Bizler için bu gaye değişmeyen bir hakikattir. Bunun için yapmamız gereken tam bir teslimiyetle felaket asrında, Allah’ın emir ve nehiylerini yerine getirme ve ümmetin refahı, birliği noktasında tek devlet, tek bayrak, tek toprak olmamız için farz olan İslam davasını taşımamızdır. Allah’ın yardımı, O’na teslim olan Müslümanlara gelir. Bu yüzden bizim de şer’i hükümlere bağlı kalıp hareket etmemiz bizleri zafere, nusrete yakınlaştıracaktır, biiznillah! Allah onların teslimiyetlerini hayatımızda diriltsin. Bizlere İslam’ı yaşama ve İslam davasını taşıma noktasında yardım etsin. Dünyamızı felakete çeviren, vahşet kokan batılı nizamın yerini, İslam'ın kurtuluş reçetesi olan İslam Nizamı alsın. Allahumme Amin
Hatice Yiğit