Kapitalizm Çöktü! İslami Hayatı Başlatmak İçin Hazır Mısınız?
08 Haziran 2020

Kapitalizm Çöktü! İslami Hayatı Başlatmak İçin Hazır Mısınız?

  1. yüzyılın ikinci yarısına kadar Avrupa halkları ümitsizliğin had safhasını yaşıyordu. Yüzyıllarca kilise ve kralların zulmü ile itilip kakılan Avrupa halkları, tıpkı değersiz bir eşyadan farksızdı. Kilise ve kralların ortaklığından oluşan zorba yönetimlerin Avrupa halklarından istediği şey koşulsuz itaatti. Sorgulamadan, var olan sömürü sistemine boyun eğmeleri için ne gerekiyorsa yapıyordu feodal sistem. Avrupa halkları kilise ve kralların bukağılı boyunduruğundan kendilerini ancak kilise ve krallara karşı birleşip, kiliseyi yönetimden uzaklaştırıp, laikliğe ve kendi kendilerini yönetme şekli olan demokrasiye ulaşarak kurtardılar. 18. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde sanayi devriminin gerçekleşmesi ile Avrupa halkları kilise ve kralların zulmünü aratmayacak yeni bir sömürü sistemi olan kapitalizmin acımasız yüzü ile karşı karşıya kaldılar.

Halkların isyanlarını bastırmak için bir mekanizmaya ihtiyaç duyan kilise, halka (işçi sınıfına) “Sen bu hal üzere yaratılmışsın. Yüce yaratıcı seni böyle yaratmış ve hazreti Mesih tüm kutsallığına rağmen yoksul, fakir bir hayat tercih ettiğine göre bu mukadderattır. Soylular ise zengin ve görkemli bir hayat için yaratılmışlar. Esas olarak soylular ve sizin aranızdaki fark, sizlerin kaderidir. Ve eğer bu kutsal unsuru çiğneyerek toplumun düzenini bozarsanız yaratıcıya karşı gelmiş olursunuz” diyerek toplumu yoksulluğa ve fakirliğe alıştırıyorlardı. Halk kilise ve kralların boyunduruğundan kurtuldu evet, ama onu aratmayacak bir sistem ile karşı karşıya kaldı ve günümüze kadar bunu devam etmektedir. Günümüzde kapitalizm ile tüm servetleri çalınan bir dünyanın fakirlik ve yoksulluk algısına bakacağız ve çözüm nedir onu ortaya koymaya çalışacağız.

Zira yoksulluğunun bilincine varan bir toplum çözümü de bulmuş demektir. Ancak çözüm için sadece yoksulluğun farkına varmak değil onu doğru şekilde giderecek bir fikir de olması gerekir.

Halkların yoksulluklarını kutsal unsurlar ile bastırmaya çalışan kilise yerine, bugün karşımızda fakirliği iliklerine kadar hissettiren ancak insanları mutlu olduklarına ikna eden bir kapitalizm var.

Temel ihtiyaçlarını zor karşılayan bir babanın cebinde üç kuruş bozuk para vardır. Bu baba bozuk paraları bazen kendinden daha zor durumdakilere yardım etmek için bazen de birikim için kullanır.

Kapitalist sermaye sahipleri ise refahın sembolü olduğunu söyleyerek bir ürün pazarlarlar. Bu ürünü her eve koyan kapitalistler lüks hayatın bu ürün ile olduğunu halklara aşılar. Ancak bilinmeyen bir şey vardır o da bu ürün bozuk para ile çalışır.

Baba acil durumlar ya da ufak ihtiyaçları için kumbarasında tuttuğu bozuk para ile ürünü çalıştırır. Ancak sadece 10 dakika sonra tekrar para atması gerekir. Çünkü süresi bitmiştir. Ve böylece kumbarasındaki tüm parasını bitiren baba artık temel ihtiyaçlarından kısarak o ürünü çalıştırmaya başlar. Hatta sırf lüksün ve görkemli bir hayatın sembolü olduğuna inandırılarak kendisine dayatılan bu ürünü çalıştırmak için komşularından borç almaya başlar.

Gereksiz ihtiyaçların pençesinden kurtulamayan insan, borçlar içerisinde bir hayat mücadelesi verir. Özenti ve gösterişin kendisine dayattığı krediler ile sofrasından kısarak otomobil borcuna girer. Gerçek olmayan satın alma duygusu ile masrafta tezatlığı yaşar ve “midemi kim görecek” der.

Borçlar altında yoksulluğun ezikliğini yaşayan insan, artık hayattan kopmuş ve sadece iş-ev arası bir hayat sürmeye başlamıştır. Sosyal hayatta ise kapitalizmin ona sunduğu bazı imtiyazlardan yararlanarak sahte bir tatmin duygusu içerisine girer. Artık küçük şeylerden mutlu olmaya başlayan insan, asıl mutluluğun ve saadetin ne anlama geldiğini unutur. Dünyaya neden geldiğini, ne için geldiğini ve ne yapması gerektiğini düşünemez hale gelir. Zira hayatının merkezinde artık geçim sıkıntısı ve ekonomik durumu vardır. Günde 12-14 saat arası çalışan ve yol mesafesi ile kendisine ve ailesine vakit ayıramayan pasif bir birey haline gelir.

Bahsedilen kişi Müslüman bir bireyse İslam’ın ona verdiği tüm aktifliğe ve sorumluluklarına rağmen hayatta pasif birisine dönüşür. Ve onun üzerine tatbik edilen kapitalizmin kendi fikrine - İslam’a – karşı yaptığı her hamleye tepkisiz kalır. Kapitalizmin de istediği budur.

Kapitalizmin bir geleceği olmadığı gibi biz Müslümanların geleceklerini de alıp götürüyor. Lüzumsuz masraflar, ihtiyaç hâsıl olmadan edinilen borçlar ile içi boş bir hayat dayatıyor bizlere.

Rızık endişesi ile Rabbimizin bizleri zorunlu tuttuğu sorumluluklarımızdan geri durmanın ve harama yönelmenin, akıl tutulması ile eş değer olduğu çok açıktır. Rızık meselesini ALLAH Azze ve Celle asla İslam düşmanlarının, kapitalistlerin eline bırakmamıştır. Aksine onu kendine ait kılmıştır.

Kur’an-ı Kerîm’de Rabbimiz şöyle buyuruyor: وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِى ٱلْأَرْضِ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِ رِزْقُهَا “Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı yalnızca ALLAH’ın üzerinedir.” [Hûd 6] ve Rûm Suresi 40. Ayetinde ٱللَّهُ ٱلَّذِى خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ “Allah, sizi yaratan, sonra size rızık verendir...” ve İsra Suresi 30. Ayetinde إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ ٱلرِّزْقَ لِمَن يَشَآءُ وَيَقْدِرُ “Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar.” [İsra 30]

Peki, İslam bize kapitalizmin bu dünyevi ihtiyaçlar karşısında nasıl bir yol izlememiz gerektiğini gösteriyor mu? Tabi ki de gösteriyor! İslam sadece ferdi ibadetleri olan bir din değildir. Aksine İslam hem ruhi hem de siyasi bir dindir. Bu din fertten bir yandan ferdi ibadetleri ile Allah’ı razı etmesini isterken; bir yandan da iktisat nizamı, içtimai nizamı ve ukubatları ile toplumun refah seviyesini yükseltirken, içtimai nizamı ile de toplumda kaos oluşturacak münkerlerin önüne geçer ve diğer insanlarla olan alakalarını mükemmel bir şekilde düzenler. İşte biz Müslümanlar İslam’ı hayatımızın merkezine koymalı ve onun bize verdiği bakış açısı ile hayatımızı idame ettirmeliyiz ki İslam’ın hedeflediği ve asrı saadette de yaşanmış olan, her alanda mükemmel bir örneklik teşkil eden İslami topluma dönüşebilelim.

İşte şu içinde bulunduğumuz günlerde, neslin ve ekinin düşmanı, huzursuzlukların kaynağı, insanları yaratıcından uzaklaştıran, insan onurunu çiğneyen kapitalizmin çöküşünü çok net bir şekilde görebiliyoruz .

وَقُلْ جَآءَ ٱلْحَقُّ وَزَهَقَ ٱلْبَٰطِلُ ۚ إِنَّ ٱلْبَٰطِلَ كَانَ زَهُوقًا “De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.” [İsra 81]

Hiç şüpheniz olmasın ki artık sömürgeci kapitalizm çöküş sürecine girmiş, sistemin zayıflığı ve acımasızlığı kanıtlanmış, başarısızlığı ise ifşa olmuştur.

Dünya artık yepyeni bir değişim sürecindedir ve İslâm’dan başka hiçbir alternatif de yoktur. Zira kapitalizmden önce komünizmin de başarısızlığına şahit olmuştuk. Komünizmin çökmesi gibi kapitalizmin çökmesi de kaçınılmazdır. O hâlde İslâmi hayatı yeniden başlatmak üzere harekete geçmeye var mısınız ey Müslümanlar? Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Sahabe efendilerimize emanet bıraktığı Raşidi Hilafeti tekrar tüm görkemi ile hayat sahasına indirmek için ne bekliyorsunuz?

Ecdadınız gibi tarih yazmaya, hayatınızı İslâm’a adamaya, dünyayı küfrün karanlıklarından İslâm’ın aydınlığına kavuşturmaya, İslâm’ın gölgesinde adalet; huzur, refah ve sağlık içinde yaşamaya var mısınız?

لِمِثْلِ هَٰذَا فَلْيَعْمَلِ ٱلْعَٰمِلُونَ “Çalışanlar işte böylesi (bir kurtuluş) için çalışsınlar!” [Saffat 61]

Büşra Taşpınar