Liberalizm Liberalizm, batıda karanlık ortaçağ düzeninin çözülmeye başlamasıyla siyasal, sosyal ve ekonomik açıdan yeni bir düzen arayışının sonucunda doğan ve gelişen bir düşüncedir. İki kavramı merkezine alarak şekillenir, birey ve özgürlük. Liberalizm deyince aklımıza mutlak bireycilik gelebilir, üstün tutulması gereken şey toplum, toplumsal çıkarlar, kamu yararı veya devlet değil bireyin özgürlüğüdür. Çünkü birey ancak özgürken mutludur. Bireylerin hayatları asla toplumsal çıkarlar uğruna kısıtlanamaz. Liberalizm temelde iki alanda yoğunlaşır, iktisadi liberalizm ve siyasal liberalizm.Zenginin fakiri ezmesini de büyük balığın küçük balığı yutmasını da “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" öğretisiyle devletin umursamaması gerektiğini söyleyen, “zengin de fakir de aynı devletin vatandaşı, devlet herkesten eşit miktarda almalı ve herkese eşit miktarda vermeli” bakış açısıyla fakirden de zenginden de eşit şekilde vergi alan bir devlet ekonomisi, iktisadi liberalizm olarak adlandırılır. Devlet kamu yararı için zenginlerden para alıp kullanamaz. Bireyin karnının aç olması veya sağlık sigortan olmaması devleti bağlamaz. Devlet herkesi serbest bırakmıştır ve hukuksal müdahaleyi gerektiren bir durum olmadıkça kenarda duracak ve kimseye yardım eli dahi uzatmayacaktır. Bu bağlamda, devletin ekonomiye müdahalesinin en alt düzeye çekilmesi gerektiğini söyleyen, serbest piyasa ekonomisini ve ekonomide rekabet ortamını savunan bir ekonomik sistem arzular liberalizm. (Örneğin; Memurların özel otobüs sahipleriyle eşit miktarda ve hatta bazen onlardan daha fazla vergi ödemesi durumu. ) Devlet yetkisinin her anlamda ve her alanda kısıtlanmasıysa siyasal liberalizmdir ve bu yetkiyi elinde tutanların toplumun yapı taşı olan bireylerin yaşamlarını nasıl yönlendireceklerine herhangi bir gerekçe ileri sürerek hiçbir şekilde karışmaması gerektiğini savunur. Siyasal liberalizm devletin toplumsal ve kültürel yaşamın düzenlenmesinde hiçbir belirleyici rol üstlenmemesi gerektiğini söyler ve “en iyi hükümet en az hükmedendir” der. Liberalizmde devlet bireyler için vardır. Birey kendi hayat tercihlerini ve hatta kendi yasasını kendisi yapmalıdır. Bireyi ve bireyin özgürlüğünü amaç haline getiren liberalizmi anarşizmden ayıran noktaysa devlete bakış açılarıdır. Liberalizm, bireyin temel haklarının ve özgürlüklerinin korunması amacıyla çok sınırlı bir devlet anlayışını kabul eder ve bireyi korumak için hukukun üstünlüğünü sağlayan, kanunlarla işleyen bir devletin var olması gerektiğini söyler. Yani liberalizm, devlete ve özellikle iktidarlara karşı bireyin yanındadır ve bireyin hâkimiyetini savunur, ancak devletin belirli sınırlar çerçevesinde, bireye müdahale etmeden ve despotlaşmadan var olması gerektiğini de söyler.Günümüzde liberalizmin genellikle demokrasi, kapitalizm, din özgürlüğü ve insan hakları ile ilişkilendirildiğini söyleyebiliriz. Liberalizm netlikleri, bireyin hayatına müdahale eden fikirleri ve dolayısıyla İslam gibi insana bir hayat amacı ve bu amaç bağlamında bazı sorumluluklar yükleyen fikirleri, dinleri ve ideolojileri de yok etmeye ya da “ılımlı”laştırmaya, bu tarz fikirlerde var olan kesin doğruları ve net yaklaşımları törpülemeye çalışır. Çünkü birey her alanda özgür olmalıdır. Buradan da Liberalizmin “özgürlük” anlayışının insanın kendi aklını, hevasını ve nefsini ilah edinmesiyle sınırlı olduğunu anlıyoruz. Zira liberalizmin insanların kendi hür iradeleriyle seçerek ve benimseyerek kabul ettikleri, yaşam biçimi haline getirdikleri net ve sınırlandırılmış fikirlere dahi tahammülü yok. Bugün dünya üzerinde ki liberal akımı ve etkilediği insanları incelediğimizde de bunu net olarak anlayabiliriz. Genel anlamda liberalizm ile ilgili bir tablo çizdikten sonra şimdi de bu düşünce sisteminin insanlarda ve toplumda doğurduğu sonuçlar üzerine düşünmek gerek. Ayrıca mesele İslam perspektiften de değerlendirilmeli ki Müslümanlar olarak bu fikre karşı nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğini bilelim.Öncelikle günümüz süper güçleri tarafından bütün toplumlar sürekli bir liberalleştirilme çalışmasına tabi tutuluyor, bu yadsınamaz bir gerçek. Çünkü fikirsel anlamda hiç bir net çizgiye sahip olmayan, uğrunda mücadele edeceği bir hayat amacı olmayan, yalnızca bireysel menfaatlerinin peşinden koşan insanlardan oluşan bir topluluk hiçbir zaman dünya nimetlerini ve gücünüzü bölüşmeniz gereken potansiyel bir düşmana dönüşmeyecektir. Yaptığınız katliamlar ve sömürülere, bütün dünyayı kendi çıkarlarınız için kendi fikirleriniz için yakıp yıkmanıza karşı çıkmayacaktır ya da çıkamayacaktır. Verdiği ufak tepkiler sinek vızıltısından öteye geçmeyecektir. Toplumları kalkındıran şey fikirken, bugün liberalleşen toplumlar fikirsiz, rüzgâr nereye eserse oraya savrulan bir gemi adeta. Dünya belli süper güçlerin esintileriyle şekillenirken, liberalleşme adı altında pek çok toplumun elinden fikirleri, dinleri, yaşam amaçları alındı. Dolayısıyla da amaçsız, ne yapacağını bilmeyen, başıboş insanlar türedi. Özgür bir birey olarak kendi istediğini yaptı insanlar. Uyuşturucu aldı, içki içti, zina etti, çocuklarımıza saldırdı, çünkü onlara sürekli bireyin kendi istediği şekilde herhangi bir sınırlandırmaya maruz kalmadan arzuları için yaşaması gerektiği söylendi. Bizler yüzyıl öncesine kadar üzerinde İslam sancağının dalgalandığı bir toplumduk. Bugünse oturmuş; gençlerimizin neden Deizme bu kadar yöneldiğini, Ateizmin neden bu kadar popüler hale geldiğini, huzurevlerinin neden bu kadar dolu olduğunu, çocuklarımızı neden sokağa yalnız çıkaramadığımızı, toplumda güven kavramının neden yok olmaya başladığını, Feminizmin neden bu kadar popülerleştiğini, boşanmaların, aldatmaların neden bu kadar çoğaldığını düşünüp konuşup tartışıp duruyoruz. Cevap çok net aslında… Liberalleştik de ondan. Bizi yaratan yaratıcı olan Allah’ın koyduğu kuralları dahi yok sayar olduk, Allah’tan korkmayan nefis kimden korkacak? Korkusuz nefisler de arsızlaşan hayâ yoksunu insanlar ortaya çıkardı. Sözde liberallik özde hayasızlıktı hala anlayamadık, ne yazık ki… Bir Müslüman liberal olamaz çünkü İslam bireyin özgürlüğünün toplumsal huzur ve düzeni korumaktan daha önemli olduğunu söylemez; aksine toplumu, toplumsal düzeni ve toplumsal huzuru korumak için bireyin tabii olması gereken bir takım kurallar koyar. Bu kuralların tatbiki için insanların hayatlarına karışan bir İslam Devletinin varlığını savunur. İslam’da devletin toplumu korumak için üzerinde durması gereken esaslardan bazıları şunlardır: canın korunması, aklın korunması, dinin korunması, neslin korunması, malın korunmasıdır…. Ve bu alanları korumak için de pek çok şeri hüküm bulunur. Örneğin İslam; neslin korunması için nikâh dışı birliktelikleri yasaklamıştır. Çünkü aile sarsılır ve yıkılırsa ümmet de sarsılır ve yıkılır, bugün olduğu gibi. Alkollü içkiler, uyuşturucu maddeler, kötü medya, her çeşit fuhşiyyat akla zarar verir, doğru düşünülmesini önler ve İslam bunların hepsini aklın korunması için yasaklamıştır. Bir Müslüman liberal olamaz çünkü o özgür değildir, her zaman ve mekanda Rabbinin emir ve hükümleriyle yükümlüdür. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "Allah ve Rasûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Rasûl'üne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır." (Ahzap Suresi 36. Ayet ) Bir Müslüman liberal olamaz çünkü yaşadığı dünyadan, toplumdan sorumludur. Yaşadığı toplumda var olan kötülükleri görmezden gelemez. Allah’ın hükümleri ayaklar altına alınıp ezilirken “bu onların kişisel tercihi” deyip boş veremez, aksine Rabbinin emir ve hükümlerinin hayata hâkim olması için var gücüyle mücadele etmekle yükümlüdür.A’meş’in (ö.148/765) rivâyetine göre, Şa’bî (ö.104/722) Nu’man b. Beşîr’in minberde şöyle dediğini işitmiştir: Ey insanlar! Kötülük yapmak isteyenlere engel olunuz. Allah’ın Elçisi’nden duydum. Buyurdu ki: “Bir grup insan, denizde bir gemiye bindiler. Yerlerini kura çekerek belirlediler, her birine bir yer düştü. Onlardan biri baltayı alıp yerini delmeye başladı. ‘Ne yapıyorsun?!’ diye sordular. ‘Yerimde, istediğim şeyi yapıyorum!’ dedi. Ona engel olurlarsa, kendileri kurtuldukları gibi onu da kurtarırlar. Kendi başına bırakırlarsa, o da gemidekiler de boğulurlar. Helak olmadan önce aşağılık adamlarınıza mani olunuz.”Sonuç olarak diyoruz ki bizleri liberalleşme adı altında fikirlerimizden ve Rabbimizin rızasını kazanma odaklı bir hayat yaşamaktan alı koyanlara karşı her daim uyanık olmalıyız...
Not: Bu çalışma İzmler Çalıştayı konuşmacı metinlerinden kesitler içermektedir. Amaç katılımcılarda konularla ilgili temel meselelerin kalıcılığını sağlamaktır. Bir kitapçık çalışması veya araştırma raporu değildir ancak gelecekte izmlerle alakalı bu minvalde bir çalışmamız olacaktır. Takipte kalınız…