EMPERYALİZM “Fikrî değerlerini koruyabilen bir toplumun maddi servetleri tahrip edilse dahi onu hemen yeniden üretebilir. Fakat fikri serveti çökmüş bir toplum, maddi servete sahip olsa dahi zamanla bu toplumun maddi varlıklarını kaybetmesi ve fakirleşmesi çok çabuk olur.” (Takiyyüddîn en-Nebhânî)
Kapitalizm ve sömürgecilik İslâm ve emperyalizm Emperyalizmden kurtulmanın yolu, kesin ve net çözüm.
KAPİTALİZM VE SÖMÜRGECİLİK Çoğu araştırmacı emperyalizmin kapitalizmin doğasından olduğunu ifade eder. Zira emperyalizm, kapitalizmin temel özelliklerini içinde barındıran ve gelişimine bağlı olarak değişen niteliğidir. Kapitalist üretim tarzı devam ettikçe kapitalist sistem varlığını sürdürecektir. Kapitalizm için yaşam kaynağı olan şey de zaten emperyalizmdir. Emperyalizm kapitalizmin yeni bir aşaması olarak görülür. Dünyanın kapitalist egemen sınıf tarafından sermaye lehine dönüştürülmesinin adıdır. ABD’nin Ortadoğu halklarına yaşattığı ölümlerin adıdır. Yeni sömürgeciliğin ve küreselleşmenin üzerini örttüğü gerçektir. Marksist kuramlar emperyalizmi kapitalizmin son evresi olarak görürler. Marx’a göre kapitalizmin yaşaması için emperyalizm zorunlu bir şarttır. Durmaksızın genişleme, sermaye birikimi gibi unsurlar kapitalizmin itici gücü ve unsurudur. Bu birikimi gerçekleştirmek için başka ülkelerin kaynağını kullanma isteği kapitalizmin doğasında her zaman vardır. Güçlü kapitalist ülkeler kendi üretim biçimlerini tüm ülkelere aşılamışlar, böylece yağmalama ve haraç toplama işleminden daha öteye gitmişlerdir. Her seri katilin kendisini haklı gördüğü ve kendisini savunmak, haklılığını anlatmak için gerekçeleri olduğu gibi emperyalistlerin de yaptıkları işin doğruluğunu savunmak adına geliştirdikleri bazı tezler vardır. Kimileri emperyalizmin ülke çıkarına hizmet ettiğini, emperyalizm-devlet-insan arasında doğal bir ilişki olduğunu, ayakta kalmak için, ülkenin strateji ve güvenliğinin sağlanması için emperyalizmin zorunlu olduğunu söylerler. Hitler, F. Bacon gibi isimlerde üstün nitelikli olanların ötekilere egemen olmasının zorunlu bir yasa olduğunun söylerler. Bazıları ise emperyalizmin gerekliliğini –ilginçtir ki- ahlaki temele dayandırır. Emperyalizmi halkları zorba yönetimlerden kurtaran ya da daha üstün nitelikli bir yaşam biçiminin nimetlerini sağlayan bir araç olarak gösterirler.
İSLAM VE EMPERYALİZM İslam’da emperyalizm var mıdır sorusu genel olarak cihat konusu bağlamında ele alınır. Mesele İslam’da da sömürge faaliyetleri olup olmadığı veya bunun caiz olup olmaması meselesidir. Bu mesele genel olarak Osmanlı hilafet devleti üzerinden tartışılır. Belli bir kesim Osmanlı Devleti’nin de sömürgeci olduğunu iddia eder. Bu tamamen yanlış bir yargılamadır. Osmanlı Hilafet Devleti kendisini, hami yani koruyucu sıfatıyla tanımlamıştır. Bir İslâm Devleti olan Osmanlı Hilafet Devletinde devlete vatandaşlık bağı ile bağlanan tüm Daru’l-İslâm ehli ve emân altında bulunanlar, devlet tarafından canı ve malı korunmuş kişilerdir. Emperyal devletler yalnızca sömürme niyetiyle, hep uzak ülkelere gitmiş ve oranın vatandaşlarını asla kendi vatandaşı olarak görmemişken, Osmanlı Hilafet Devleti fethettiği yerleri kendi vatanı olarak görmüştür. Kendi vatanını sömürmek ise mümkün bir durum değildir. Emperyal güçler gittikleri ülkelerde halkın öz benliğini kaybetmelerini, kendilerine benzemelerini ister, kendilerinden farklı ve güçlü olmalarını ise asla istemezler. İslâm'da ise fethedilen yerlerde halklar asimile edilmeye çalışılmamış, kendi dillerini konuşmalarına engel olunmamıştır. Hatta dinlerini dahi rahatça yaşamış, ibadet ve muamelat alanında gayrimüslimler özerk kabul edilmiş, bu alanda kendi mahkemelerine gitmelerine imkân tanınmıştır. Bu, Peygamber Efendimizin sünnetiyle sabit olan bir hadisedir.
Emperyal güçler gittikleri yeri yalnızca sömürü olarak gördükleri için asla kalıcı bir eser bırakma işine girişmemişlerdir. Oysa Osmanlı Hilafet Devletinde de gördüğümüz üzere İslam Devletleri, gittikleri yerleri kendi vatanı olarak gördükleri için oralara kalıcı eserler yapmış oraları ihya etme gayretinde bulunmuşlardır. Dünyadaki en zengin 42 kişinin mal varlığı, dünya nüfusunun %50’sine tekabül eden 3,6 milyar insana eşittir. En zengin 10 ülkenin geliri de en fakir 10 ülke gelirinin tam 77 katıdır. İngiliz yardım kuruluşu Oxfam, küresel gelir adaletsizliğinin 2017'de arttığını ifade ederek yaratılan küresel servetin yüzde 82'lik bölümünün en zengin yüzde 1'lik kesimin cebine gittiğini söyledi. Oxfam 2017 yılının başında açıkladığı raporda dünya nüfusunun yarısının servetinin 8 kişinin elinde olduğunu açıklamıştı. Emperyal güçler insana insan olarak dahi değer vermeyip yalnızca kendi hayatının devamı için kullanılabilecek birer köle olarak görürken İslâm insana öncelikle yalnızca insan olduğu için değer verir. Avrupa bugün dahi günlük 1 dolara işçi çalıştırırken, İslâm ümmeti 14 asırdır Peygamber Efendimizin hadisi olan “İşçiye ücretini alın terini kurumadan veriniz” öğretisini esas kabul etmiş, adalet prensibini benimsemiş, anlaşma yapıldıktan sonra ahde vefa gereği verilen sözden dönmemiş ve bu bilinç işçiye yaklaşmıştır. Emperyalistler gittikleri yere yalnız kendi çıkarı için gidip artlarında kan gözyaşı ve zulüm bırakırken; İslâm’da fetihler İlahi Kelimetullah için yapılır ki bu hem dünya hem de ahiret saadeti içindir. Emperyal anlayışta Amerika’nın Avrupa üzerindeki, batının dünyanın geri kalanı üzerindeki tahakkümü söz konusu olup dünyayı “ben” ve diğerleri olarak lanse eden yaklaşımın aksine İslâm, saadeti yalnız Müslümanlar için değil tüm dünya için sağlamayı hedef edinmiştir. Emperyalist Batı gittiği yerlere sözde medeniyet götürüp oraları daha da fakirleştirirken, İslâm fethettiği yerleri kalkındırır. Öncülüğünü üstlenir ve bunu bir sorumluluk olarak görür. Tebaanın huzur ve refahı öncelikli ilkelerden kabul edilir. Emperyalizmin en önemli özelliği dış politikalarının yalana ve sahtekârlığa dayanmasıdır. İslâm’da ise hukuk doğruluk ve adalet üzere kuruludur. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” Hud/112 Yine ahde vefa bağlamında yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Bir de ahdi yerine getirin çünkü ahdi yapanlar ona riayetten sorumludur” İsra/34. Enes Radiyallahuanha’dan ; “Allah Rasûlü şöyle buyurdu: Emanete riayeti olmayanın imanı da yoktur, ahde vefası olmayanın dinide yoktur.” Devletlerarası hukukta İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre Daru’l-harb ile yapılan anlaşmalar dahi, onların hıyaneti olmadığı sürece bağlayıcıdır ve feshedilemezdir. Tarihi bir vaka olarak nakledildiğine göre, Semerkant ahalisinden bir grup Ömer bin Abdülaziz’e gelerek ordu kumandanı Kuteybe’nin harp kanun ve kurallarına uymadan haksızlıkla şehirlerine girip oraya Müslümanları iskân ettirdiğini söylerler. Ömer bin Abdülaziz de oradaki temsilcisine, söz konusu meseleyle ilgili bir kadı atamasını ve eğer bu kadı durumu değerlendirip haksızlık yapıldığına kanaatle Müslümanların o şehirden çıkarılmasına hükmederse, Müslümanların o şehirden çıkarılmasını emreder. Kadı Süleyman bin Ebi Seriyy yaptığı muhakemede haksızlık yapıldığını görür, yeniden aralarında bir sulh yapmak veya hak ve adalet ölçüleri içinde eşit imkânlarla yeniden harbe teşebbüs edebilmeleri için Müslümanların şehirden çıkarılmalarına hükmeder. Bu durum karşısında Semerkant halkı, Müslümanlarla savaşmaktan vazgeçip orada kalmalarını ve kendileriyle beraber yaşamalarını isterler. (Zuhayli) Görüldüğü üzere İslâm hiçbir yönden emperyalizme benzemez, emperyalist fikirleri içinde barındırmaz ve barındırması da caiz değildir. Emperyalizmden Kurtulmanın Yolu, Kesin Ve Net Çözüm. Şüphesiz ki günümüz dünyası büyük bir buhran içerisindedir. Dünyanın hiçbir yerinde insanlar yaşamakta oldukları hayattan memnun değildirler ve huzursuzdurlar. Bunun tek nedeni ise yukarıda detaylandırmaya çalıştığımız, temel akidesiyle fasit olan demokratik kapitalist sistemler ve bunun emperyal yansımalarıdır. Dolayısıyla bunlardan kurtulmanın olmazsa olmaz tek çözümü için: Bu sistemlerin dayandığı akidenin ve bu akide üzerine kurulu tüm çözümlerin bozuk, çürümüş ve kokuşmuş çözümler olduğunun farkına varılmalıdır. Karşılaşılan sorunların hiçbirisinde bu kokuşmuş sisteme göre veya bunlar tarafından çizilen çerçeve içinde kesinlikle çözümler aranmamalıdır. Tüm insanlığı emperyalizmin her türlü zulmünden kurtaracak tek çözüm; insan aklına uygun, kalbi mutmain kılan İslâm akidesi ve bu akide üzerine kurulu olan İslâm nizamlarıdır.
Çünkü bu nizamlar, görünür görünmez her şeyi bilen âlemlerin rabbi Allah’a aittir. ﴿أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ ﴿١٤﴾ “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” (Mülk Sûresi:14 )
Not: Bu çalışma İzmler Çalıştayı konuşmacı metinlerinden kesitler içermektedir. Amaç katılımcılarda konularla ilgili temel meselelerin kalıcılığını sağlamaktır. Bir kitapçık çalışması veya araştırma raporu değildir ancak gelecekte izmlerle alakalı bu minvalde bir çalışmamız olacaktır. Takipte kalınız…