İnsan karşılaştığı olaylar karşısında yaratılışı itibari ile birtakım tepkiler verir, davranışlar sergiler. Ya karşı çıkarak negatif bir tepki ortaya koyar, ya benimseyerek pozitif ya da sessiz kalıp görmezlikten gelerek nötr bir tepki. İnsanın yaşadığı herhangi bir olay karşısında sergilediği davranış, tutum ve tavırlar; hayat hakkında sahip olduğu akidesine, hayatı anlamlandırdığı fikrine göre şekil alır.
Örneğin günümüzün hâkim nizamı ve akidesi olan kapitalizmi benimseyen bir insanın, olaylara karşı bakış açısı ve sergilediği tavır tamamen bu nizamın fikri kaidesi olan laikliğe ve amellerinin ölçüsü olan menfaatçiliğe göre ortaya çıkar. Kapitalizmde menfaatçilik mefhumu vardır. Dolayısıyla kapitalizme göre ameller kişiye bir fayda sağlıyorsa bu iyidir; zararı dokunuyorsa bu da kötüdür. Olaylara karşı ortaya çıkan tepki de bu ölçü doğrultusunda olur. Kısacası kapitalizm akidesinde menfaat esas alınarak, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.” fikrine göre hareket edilmektedir. Bu akideyi benimseyen insanın olaylar karşısında sergilediği davranış menfaatine göre değiştiği için kesin, net, onurlu bir duruşu yoktur. Bugün iyi olan yarın kötü olabilir. Bu yüzden duruşunda sürekli değişkenlik gösterir.
İslam akidesine sahip, hayatını İslam ile şekillendiren bir insanın olaylara karşı bakış açısı, sergilediği tutum ise kapitalizme zıt olarak, Kelime-i Tevhid ve şer’î hükümlere göre olur. İslam akidesine sahip insan amellerini yapmadan önce, karşılaştığı olumlu ya da olumsuz tüm olaylarda akidesinin gerektirdiği gibi bir tavır sergiler. İslam dini, Allah’ın (svt) tek ilah, hükümran olduğunu dolayısıyla da amellerin Allah’ın şeriatına göre belirlenmesi gerektiğini emreder. Allah-u Teâlâ’nın birtakım emir ve yasakları vardır. Amellerinin ölçüsü Allah-u Teâlâ’nın vahyettiği şer’i hükümler olan bir Müslümanın duruşu vakıaya göre değişmez. Çünkü o, hayata bakış açısını ve olaylar karşısında nasıl tavır takınacağını âlemlerin Rabbinin nizamından almıştır. Dolayısıyla değişkenlik göstermeyen onurlu bir duruşa sahiptir. Bu onurlu duruşa tarihten pek çok örnek vermek mümkündür. Örneğin; Osmanlı Halifesi Kanuni Sultan Süleyman, sırf Allah’ın razı olmadığı bir iş olan kadın ve erkeğin dans etmesi ve bu işin Müslümanların topraklarına siret etmesinden endişelenmesi üzerine Fransa Kralı I. Fransuva’ya derhal bunu yasaklamasını aksi takdirde Allah’ın razı olmadığı bu kötülüğü bizzat ordusu ile düzelteceğini söylemiş ve dansın kaldırılmasını sağlamıştır.
Halife II. Abdülhamid’de İslam topraklarından bir karış toprak vermektense vücudunun lime lime olmasını tercih ederek gasıp yahudilere karşı İslami bir duruş sergilemiştir. Onların sergiledikleri bu onurlu duruşun sebebi sahip oldukları akideden kaynaklanmaktaydı. Onlar akidelerinin gerektirdiği İslami duruşu sergilemekteydi. Çünkü sahip oldukları akide herhangi bir kötülük karşısında onu değiştirmeyi emretmekteydi. Zira Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: «مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أَضْعَفُ الْإِيمَانِ» “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye gücü yetmezse, kalbiyle buğz etsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” [Müslim, İman, 78]
Hadiste buğz etmeninin imanın en zayıfı olduğu belirtiliyor ancak bugün maalesef Allah’a, dinine, Rasulü’ne ve kutsallarına hakaret edilirken, Allah’ın dinine yardım eden Müslümanlar sırf Allah’ın dininin hayat sahasında uygulanmasını sağlayacak olan Hilafet Devletinin kurulması çağrısını yaptıkları için gözaltına alınırken, dünyanın dört tarafında zulme uğrayan Müslümanlar varken İslam Ümmeti tüm bunlara sessiz kalmaktadır. Bu ise kesinlikle Allah’ın razı olduğu bir duruş, İslami bir duruş değildir.
Müslümanların akidelerinin gerektirdiği gibi davranmamalarının en büyük nedeni ise üzerlerine uygulanan kapitalizm nizamıdır. Yaşadığımız toplumda ve dünyanın dört bir tarafında Müslümanlar İslam akidesine sahip olmalarına rağmen üzerlerine uygulanan nizam olan kapitalizmin menfaatçi bakışına göre hareket etmektedirler. Bu durumu değerli alim Şeyh Takiyyuddin en-Nebhani şu ifadelerle belirtiyor: “ Toplum üzerine uygulanan Nizamı benimser.”
Bunun içindir ki onurlu bir duruşa, İslami bir duruşa sahip olunması için İslami nizamın tatbik edilmesi gerekir. Aksi takdirde Ümmet hicri 100 yıldır olduğu gibi onursuz, sürekli değişkenlik gösteren bir duruş ile karşı karşıya kalacaktır. Müslümanlara yapılan zulme karşı İslami bir tavır sergileyerek dur diyebilecek tek otorite ise İslam nizamının uygulayıcısı olan Hilafet makamı ve Halifesidir. Müslümanların akidelerinden kaynaklanan bir duruş sergileyebilmesi için derhal bir halife nasbetmesi gerekir.
﴿لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ﴾ “İşte çalışanlar böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar.” [Saffat 61]
Gamze Deniz