İSLAM’A DAVETTE KONUMUNUZ NEREDE?
24 Ekim 2021

İSLAM’A DAVETTE KONUMUNUZ NEREDE?

Bizleri İslam ile şereflendiren ve Raşidi Hilâfet Devletini kurma yolunda bir davetçi kılan Allah’a (svt) hamd olsun...

İslam’a davet faaliyeti, toplumun düzeni ve insanların ıslahı için önem arz eden ve en çok muhtaç olduğumuz hususlardan biridir. Kur’an-ı Kerim daveti tasvir ederken; ادع (davet et) diyor ve انذر (uyar), ذكّر (öğüt ver, hatırlat), بلّغ (tebliğ yap) talimatları ile insanlara İslâm davetini ulaştırmayı emrediyor. Allah Subhanehu ve Teâlâ insanın yeryüzüne gönderilmesinin sebebini ve insanı yaratma kararını meleklerine bildirirkenاِنّٖي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَلٖيفَةًؕ “…Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” buyurmuştur. (Bakara 30) Bu ayet-i kerime ile Rabbimiz (svt) insanın yeryüzünün düzenini korumakla mükellef olduğunu bildirmektedir. İslam davasını taşımak Müslümanların kaçınılmaz görev ve sorumluluklarını oluşturur. Gücü, bilgisi ve bulunduğu konum nispetinde her Müslüman, üzerine düşeni yaparak davet vazifesini yerine getirmekle mesuldür. Davetçi; İslam’ın kendisi tarafından yaşanması gerektiğini bildiği gibi başkaları tarafından da yaşanabilir olması için tebliğ yapmasının gerekli olduğunun bilincinde olmalıdır. Bu dava bir topluluğa havale edilmiş olsa da sorumluluğun yerine getirilmesi yalnızca o topluluktan beklenen bir yükümlülük değildir. Zira İslam Risaletini âleme yaymak nafile ya da farz-ı kifâye bir ibadet değildir. Herkes için farz-ı ayndır. Tıpkı namaz gibi, oruç gibi… Bütün rükunlarını eksiksiz yerine getiremeyenlerin getirebildikleri kadarıyla namaz kılmaları, oruç tutmaları nasıl farz ise ve tam olarak eda edemeyişleri üzerlerinden farzı kaldırmıyorsa, yapabildikleri kadarıyla yapmakla muhatap oluyorlarsa, “İslam davasını sahiplenmek ve sorumluluklarını yerine getirmek” de böyle bir yükümlülüktür. Nitekim Peygamberler ve Sahabeler en zor zamanlarda bile İslam’a sahip çıkmışlardır. Sahabelerden Erkam bin Ebu’l Erkam (ra) buna güzel bir örnektir. O (ra) ailesinin Rasulullah’a (sav) ve İslam’a karşı olmasına rağmen evinde davet çalışmalarını başlatmış ve evini Dar’ul-İslam haline getirmiştir.

Allah’ın (svt) rızasını hedef alarak İslam’a davet görevini yüklenenler her dönemde zorluk ve engeller ile karşı karşıya gelmiştir. Bu zorluklar neticesinde kişiler ağır bedeller ödemişlerdir. Bu yola talip olan kullar bilmelidir ki, olmak istediğimiz konuma varmak için önümüze engeller çıkacak, bedeller elbette ödenecektir. Önemli olan doğru metod üzerinde yola devam etmektir. Böylesi bir yolda hedefimize varmak için ifsatçılara karşı tavır koymalı, onlarla Peygamber Efendimizin (sav) mücadele ettiği şekilde mücadele etmeliyiz.

Kurutuluş ve adalet ancak İslam nizamının hayata hakim kılınması ile mümkündür. İnsanlara kurtuluş reçetesini sunmak uğruna bedel ödeyenlere baktığımızda; Nuh (as) hidayete davet ettiği oğlu davetini kabul etmeyince onu ardında bırakıp gemiye binenlerle birlikte yoluna devam etmiştir. Yine İbrahim (as) putlara tapan babası Azer’e karşı gelerek tüm putları devirmiş ve kavmini İslam’a davet etmiştir. Yine Sahabeler de (ranhum) bu konuda Peygamberleri örnek alarak aynı tutumu göstermişlerdir. Talha bin Ubeydullah (ra) annesinin onca zulüm ve eziyetine rağmen İslam’a tabi olmak uğruna zulüm ve eziyetlere katlanmıştır. Mus'ab bin Umeyr (ra) çok zengin olmasına rağmen tüm varlığını ardında bırakarak İslam’ı tercih etmiş ve gittiği her yerde insanları İslam’a davet etmiştir. Bunlar gibi Sahabelerden bir çoğu en yakınları ile imtihan edilmişlerdir. Onlar davalarında samimi oldukları için kimsenin kınamasından korkmadılar bilakis onlar dava merkezli düşünerek sabır ve sebat ile davalarına sahip çıktılar ve öncülerden oldular. Çünkü böyle bir davanın içinde yer alabilmek her insanın harcı değildir. İslam davetini yüklenmek işi, yeryüzündeki her şeyden hayırlı ve önemli olan bir iştir. Zira İslam davetini yüklenmek; Kur’an-ı Kerim’in tabiri ile “Allah’a Davettir” Yani Allah’a (svt) kulluğa davet demektir. Her davetçi şunu iyi bilmelidir ki bu davaya baş koyan kişide; istikrarlı, kuvvetli, fedakâr ve dayanıklı olmak gibi özellikler bulunmalıdır. Çünkü kişi ancak kendisinde olan özellikler ile İslam’a davetteki konumunu belirleyebilir.

Davanın merkezinde olmak isteyen davetçilerin daveti yüklenmekle ilgili işlerde zamanını ve zihin gücünü harcamakta fedakâr olmaları gerekmektedir. Daveti yüklenmek uğrunda karşılaşılacak her türlü zorluğa, sıkıntıya sabır ve sebatla Allah’a (svt) dayanarak katlanmalı, ecrini de sadece Allah’tan (svt) beklemelidirler. Daveti taşırken insanların seviyesine azami özen ve gayret gösterilmelidirler. Daveti yüklenme işlerini sıkı tutmalı, gevşek davranmamalı ve sorumsuz olmaktan kaçınmalıdır. Bu vasıflar İslam davetini yüklenmede, gözetlenen gayelerin gerçekleşmesinde başarılı olabilmek için ciddi olmanın göstergelerinden bazılarıdır.

Allah Subhanehu ve Teâlâ İslam davetini hakkıyla taşıyan kimseleri Yüce Kitabımız Kur’an’da şöyle övüyor: وَالَّذٖينَ يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَؕ اِنَّا لَا نُضٖيعُ اَجْرَ الْمُصْلِحٖينَ “Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz ki biz, hem kendilerinin, hem de toplumun ıslahına adanmışların mükâfatını asla zayi etmeyiz.” [A'raf 170]

Müslümanın davası tam anlamıyla insanlığın hayrını istemeye matuf bir davadır. Bu dava uğurunda gösterdiği fedakârlıklardan kimseden en ufak bir karşılık beklemez ya da bu yolda herhangi bir menfaat aramaz. Onun için en büyük mükâfat, bir dava adamı olarak yaptıklarının Allah’ın (svt) huzurunda kabul edilmesi ve beşeriyetin kurtuluşuna vesile olmasıdır .

Kardeşlerim! Dünya hayatı zor, meşakkatli ve imtihanlarla doludur. Başımıza her ne gelirse gelsin, yorulsak da, kendimizi zayıf hissetsek de, gevşeklik gösterip karamsar olmamalı ve asla pes etmemeliyiz. Her zorluk bizleri Allah’a (svt) yaklaştırmalı ve davamıza daha sıkı sarılmaya itmelidir. Şu bir gerçektir ki Allah’ın (svt) dinini kendine dert edinmeyenin dertleri asla bitmez. Her zorluktan sonra Allah’ın (svt) rahmetinden ümit bekleyen Peygamberler ve Sahabeler kadar zorluk çekmediğimiz halde nedir bizleri İslam’a davet görevinde gevşek olmaya sevk eden? Müminler olarak Rasul ve Nebilerin davetinin ehemmiyetinin farkında mıyız? Bizlerin İslam’a davetteki konumu nerede, taşıdığımız davanın önünde-arkasında, sağında-solunda mı, yoksa merkezinde miyiz? İslam davasının merkezinde olanlara Rabbimizin vaadi mutlaktır ki bunlar: “Ya zafer ya şehadet” akabinde ise inşaAllah ebedi cennet...

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِؕ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ “Müminler ancak o kimselerdir ki; Allah’a ve Rasulü’ne iman etmiş, sonra da şüpheye düşmeden Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad etmişlerdir. Bunlar, sadık olanların ta kendileridir.” [Hucurât 15]

Sadiye GÜNEŞ