“Yazıklar olsun insanları eğlendirmek, güldürmek için konuşan ve yalan söyleyen kişiye, yazıklar olsun… Yazıklar olsun.” [Ebu Davud, el Edeb:88/4990, IV/407]
Müslümanlar; bilhassa siyasi, ekonomik ve hukuki sahalarda, tüm ölçülerin kaçırıldığı, zalim yöneticilerin elleri ile yaptıklarını dillerinin yalanladığı, olanı olmamış, olmayanı da olmuş gibi göstermeleri için tüm tezgahlarını kurdukları, sömürgeci bir ideoloji olan kapitalizm ile tam bir asırdır mücadele etmektedir. Bu batıl ideoloji; sömürgeci taşkınlıkların, ihanetlerin, ekonomik ve ahlaki krizlerin birbirini izlediği ve artık içinden çıkılamaz toplumların meydana gelmesine sebep olmuştur…
Ancak İslam, henüz tatbik sahasında olmamasına rağmen kalplere nüfus etmeye hızla devam ediyor, elhamdulillah. Çünkü İslami hayatın yokluğundan dolayı beşerî nizamların dayatması altında İslam’a hasret kalan Müslümanların gönüllerinden taşıp dillerinden dökülüyor. Batıl sistemleri tanıdıkça onlardan yüz çevirip kendilerine hal dili ile İslam’ı öğreten -özellikle Gazzeli- Müslümanların vesilesi ile Allah’ın dinine yaklaşanların sayıları her geçen gün artıyor.
Hem de sırf batıl tarafta olanlara ait olmak üzere kurulan meclis kürsülerine, siyasi kurum ve kuruluşlara, tonla servete, küfür ordularına, sosyal medya platformlarının saatlerce süren boş muhabbet ve görüntülerle doldurmalarına rağmen…
Her fırsatta İslam’a ve Müslümanlara karşı şiddet ve dehşete başvuran zalim sömürgeciler, sebep oldukları katliam ve yıkımları örtbas etmek ve insanları duyarsızlığa alıştırmak için ellerindeki medyayı kullanıyorlar.
Örneğin sosyal medya ağlarında masonlar tarafından fonlanan, yaptığı konuşmaları ile komik ve eğlenceli olduğunu düşünen şahıslar türedi. En saçma muhabbetler, en boş nutuklar, dinleyiciye hiçbir faydası olmayan, tek dertleri kendilerini beğendirmek olan ve birbirleri ile tiksindirici muhabbette yarış edercesine… Edebiyattan, belagatten, güzel hitabetten, yüksek fikirden, ahlaktan uzak ve dinleyiciye kendisini dinletmekte ısrar eden, insanları küçümseyen, ancak kendisi değersiz olan bir güruh var.
Günümüzde iletişim üsluplarının en etkili olanlarından bir tanesi şüphesiz ki sosyal medyadır. Ancak her konuda bize örnek olan, İslam davasını hakkıyla tebliğ ve beyan eden Rasulullah (sav), bu davet görevini yüklenecek olan Ümmetine de tatbiki mümkün, faydalı ve başarılı hitabet şeklini göstermiştir. Dolayısıyla bizler de Rasulullah’ın (sav) hitabetinden hareketle, günümüzde sosyal medyada yazılı veya görüntülü olarak İslam’ı en güzel şekilde insanlara tebliğ etmeliyiz. Gayri İslami fikirlerin düşüklüğünü göstermeli ve hikmetle onları çürütmeliyiz.
Yaşadığımız toplumun üzerine tatbik edilen sömürgeci kapitalist nizam, hiçbir kritik araştırma veya akli delile dayanmayan, körü körüne benimsenmiş bir ideolojidir. Dolayısıyla onun sponsoru olduğu her fikir veya amel de insanlığı kötü duruma sürükleyecek, ağları ile dünyanın her yanına münker yaymaya devam edecektir.
Müslümanların şahsiyetleri bozulmuş, izzetleri kirletilmiş, beldeleri ellerinden çıkmış, maddi-manevi her şey kâfirlerin sömürü aracı haline gelmiş durumda. Fakat biz bunların hepsini aşacak imana ve güce sahibiz. Çünkü Rabbimiz: “Muhakkak ki siz insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı Ümmetsiniz. Ma’rufu emreder, münkerden nehyeder ve Allah’a inanırsınız” buyuruyor. [Al-i İmran 110]
Dolayısıyla bizler bu anlamda konuşmalarımızla İslam’ın perspektifini insanlarda oluşturmayı, kapitalizmin vakıasını çok net bir şekilde kavramış olmalarını hedefliyoruz. Muhataplarımız da günümüzdeki insanlarla sınırlı değildir. Zira tüm insanlık içinden çıkarılmış en hayırlı Ümmetin hitabı, gelecek nesillere de bir hitaptır. Zira Ümmetin eli ve dili ile bugün yazılanlar ve söylenenler küffara karşı verilen fikri mücadeleyi, İslami bakışı, şer’i çözümleri göstermektedir.
Son olarak da Rasulullah’ın (sav), insanları güldürmek veya eğlendirmek maksadı ile asla konuşmamıştır. Veya kendisini dinleyicilere iyi bir hatip olarak kabul ettirmek gibi bir düşüncesi olmamıştır. Bu sebeple muhatabının tek kişi olması veya mekânı doldurması önemli olmamıştır. Rasulullah (sav) Allah’ın dinini muhatabın zihninde yerleştirmeye odaklanmıştır. Hiçbir konuşmasının ardından değerlendirmesini yapmak üzere yakın-uzak hiç kimseye ‘’konuşmam nasıldı?’’ şeklinde soru sormamıştır. Günümüzde insanların birçoğu beğeni ve takipçi sayısı üzerinden değerlendirilmeye alıştırılmaya çalışılsa da bizler Müslümanlar olarak Rasulullah’ı (sav) örnek alalım ve konuşurken veya dinlerken endişemizi, insanlığın İslam’dan mahrum kalması düşüncesine dayandıralım.
“Allah’tan gelen bir rahmet ve merhamet duygusuyla onlara tatlı söz söyledin. Yumuşak davrandın. Şayet kaba ve sert tabiatlı, katı kalpli bir insan olsaydın onlar etrafından dağılıp giderlerdi.” [Al-i İmran 159]