İnsanoğlu sosyal bir varlık olduğu için diğer insanlarla da ilişki kurmak zorundadır. İnsanlar bu ilişkileri birtakım bağlanma şekilleri ile gerçekleştirirler yani birbirlerine bağlanıp ilişki kurarlarken farklı değerler gözetirler. Müslümanlar için bizi diğer insanlara bağlayan, onlarla kardeş kılan en güçlü ve kalıcı olan bağ akide bağıdır. Bu yüzden insanlarla olan ilişkilerimizde esas almaya çalıştığımız kriterimiz İslam akidesi etrafında şekillenmektedir. Toplum; fikirler, duygular ve nizamlardan oluşmaktadır. Her insan, kendi fikrine yakın veya aynı olan, hayata bakışında insanı, hayatı ve kâinatı değerlendirmede aynı zaviyeden bakabilen şahıslarla daha iyi anlaşır.
İnsanlar arasındaki bağlanma çeşitlerinden olan ırk bağı ise insanları birbirine bağlanmada sağlam bir bağ değildir. Bununla ilgili olarak gurbetçi tanıdıklarımdan dinlediğim örneklerden biri şöyleydi; “Türkiye’den yurtdışına gittiğimizde bize en büyük kazığı hemşerilerimiz attı.” demişlerdi. Hatta kısa bir süre önce de başka şehirden Bursa’ya gelip yerleşmiş olan birinden “Ben Bursa’da tanıdığım kendi memleketlilerimi sevmiyorum, onlar yüzünden çok büyük zarara uğradım.” diye kendi milletinden, ırkından olan insanlar hakkında güven sarsıcı sözler söylediklerini duydum. Yeryüzünün her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de pek çok insan ırkı mevcut; Kürt, Türk, Arap, Acem, Çerkez, Laz, vb. Peki neden Kürt ırkından olmak bir sorun veya mesele olarak algılanmaktadır? Veya bu durum neden ara ara ısıtılıp önümüze getirilerek ırkçılık fitili ateşlenmektedir? Neden Kürt kardeşlerimizin birçoğuna sırf Kürtlüklerinden dolayı haksızlık, adaletsizlik, ikinci sınıf muamelesi yapılmaktadır?
Yapılan araştırmalara dayanarak bu bozuk ve bölücü fikir ve davranışların Cumhuriyetin ilanı ile ortaya çıkarıldığını ya da çıkarılmaya çalışıldığını söylemek mümkündür. Kürtler, Türkiye toplumunda genel olarak PKK’lı ve terörist olarak algılanmaktadırlar. Bu yüzden Türklerin çoğu Kürtleri sevmemeyi tercih etmektedirler. Evladı doğuda askerlik yaparken şehit olan anne- babalar ve şehit yakınları Kürtlerin hepsi katilmiş gibi bir algı içerisindeler. Oysa bu bakış açısı oldukça yüzeysel bir bakıştır. Olaya İslam akidesi nazarıyla baktığımızda Kürtler de diğer ırklardan olan Müslümanlar gibi gayet samimi, ihlaslı ve özverili Müslüman kardeşlerimizdir.
Kürtlerin Müslümanlığa girmesinin temeli Miladi VII. yüzyıla dayanmaktadır. Kürtler, Türkiye’de genellikle “Mezopotamya” diye bilinen, Dicle ve Fırat nehirleri arasında bulunan ve eski dünya olarak da bilinen coğrafyada yüzyıllardır yaşamlarını sürdürmektedirler. Bölge insanları, İslam’ın hakimiyetine girdikten sonra İslam kültürü o bölgede hızla yayılmıştır. Sahabeler döneminde başlayan İslam hâkimiyeti Emeviler, Abbasiler, Selçuklu Devleti ve Osmanlı Hilafet Devleti ile devam etmiştir. Mezopotamya bölgesini görebilme imkânım oldu. O bölgede kiliseden camiye çevrilmiş pek çok mescit bulunmaktadır. Hatta dikkatimi çeken detaylardan birisi de minarelerin kare şeklinde olmasıydı. Bunun sebebi ise kiliseden dönüştürülmüş olmasından kaynaklanıyormuş. Mardin’deki Kasımiye Medresesi de geçmişte çok alimler yetiştirmiş, zamanının Oxford Üniversitesi olacak kadar donanımlı bir medreseymiş. Bu camiler, medreseler ve başka bir takım tarihi eserler, o yöre insanının İslam kültürüyle iç içe yaşadığının göstergelerindendir.
Osmanlı Hilafet Devletinin yıkılmasıyla bütün Müslümanlar gibi Kürtler de sarsılmışlardır. Kürtler kendilerini, sınırlarını sömürgeci Batının çizdiği, İran, Irak, Suriye ve Türkiye gibi dört farklı ülkenin topraklarında bulmuşlardır. Böylece bu devletlerin uyguladıkları millileştirme politikaları Kürt meselesini hem bir iç soruna hem de devletlerarası bir dış soruna dönüştürmüştür. Batılılar ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında etkin rol alan batı hayranı zihniyetler tarafından; Kürtlerin aşiretçi toplumsal yapıları, İslam ve Hilafet adına geçmişi hatırlatacak bir tehlike olarak görülmüştür. Kürtlerin sosyal yapıları, İslam’a olan bağlılıkları ve Hilafetin ilgasına ilk tepki veren halk olmaları, Cumhuriyet açısından en büyük tehditlerden biri olarak algılanmıştır. Kürtler üzerinde bir nevi “Böl, parçala, kolay yönet” politikası uygulanmaya çalışılmıştır.
Kürtlerden bahsetmişken Şeyh Said kıyamından bahsetmeden geçemeyiz. Çünkü Şeyh Said, yıkılan Hilafetin tekrar ikamesini arzulayan, kapatılan şer’i mahkemelerin açılmasına çağıran, bölgesel ama merkezi nitelik taşıyan en önemli isyanı başlatan kişidir. Şeyh Said’in bu çağrıları yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı bir tehdit olarak algılanmıştır. Sanırım, Türkiye’deki Türklerin Kürt düşmanlığını da buna dayanarak tetiklemekteler. Türklere aşılanan milliyetçilik fikri ile Türklerin üstün olduğu anlayışı, onların Kürtlere hep ikinci sınıf insan muamelesinde bulunmasına yol açmıştır. Oysa İslam akidesi gereğince bütün Müslümanlar kardeştir. Rasulullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِى تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ، مَثَلُ الْجَسَدِ، إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ، تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى “Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler.” [Müslim, Birr, 66]
Osmanlı Hilafet Devleti’nde pek çok ırktan, milletten insanlar bir devlet çatısı altında birlikte yaşamışlardır. Osmanlı Devleti, sahip olduğu topraklar üzerinde ırka ve maddi sömürüye dayalı bir ayrıma gitmemiştir. Devletin topraklarında bulunan her yer Dar’ul İslam sayılıyor ve bütün Müslüman ahali de o ülkenin asli vatandaşı olarak kabul edilip ona göre muamele görüyordu. Osmanlı Hilafet Devleti çatısı altında yaşayan farklı ırklar arasındaki sözleşme, İslam akidesi ve ondan çıkan şer’i hükümler temelinde yürütülmekteydi. İşte yüzyıllarca süren kardeşliğin temeli böyle sağlam bir kaynaktır.
Bugün bozulan kardeşlik bağlarının çözümü ancak İslam akidesine tekrar bağlanılarak tamir edilebilir. Bunun yolu ise ikinci Raşidi Hilafet Devletini yeniden kurmaktır. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟ “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ulü’l-emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir.” [Nisa 59] Ve şöyle buyurmuştur;
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِناِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ “O’nun kanıtlarından biri de gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Kuşkusuz bunda bilenler için ibretler vardır.” [Rum 22]
Son olarak kendi yaşadığım bir olayı aktarıp yazımı noktalayacağım inşaAllah. Bir ev taşıma dönemi hazırlığındayken minibüste bir abla ile karşılaştık, konuşurken “Nereye taşınacaksınız?” diye sordu. Ben de semtin adını söyledim. “Ne işiniz var orada, Kürtlerin içinde ne yapacaksınız?” diye tepki gösterdi. Ben ise gayet sakin “Abla Müslüman olduktan sonra herkes bizim kardeşimizdir, yaşamadan bilemeyiz, her yerde iyi ve kötü insanlar olabilir” dedim. Evet biz o semte taşındık ve on yıl kadar oturduk. Üstelik karşı komşumuz Kürt bir aile idi. Bizden biraz genç bir çift idiler. Oldukça saygılı, edepli ve seviyeli insanlardı. Komşumla tanışırken hiç unutmuyorum, onu daha önce Kürtlüğünden dolayı nasıl rencide etmişlerse; bana karşı çekingen ve mahcup bir tavır içerisinde “Abla biz Kürt’üz.” demişti. Ben ise ona “Kürt, Türk ne fark eder Müslüman olduktan sonra, biz kardeşiz” demiştim ve kendileriyle gerçekten kardeşçe komşuluk yaptık. Çocuklarımız birlikte anaokuluna gitti, birlikte aynı sofrada oturup yemek yedik, evlerimizin anahtarlarını, bazen çocuklarımızı birbirimize emanet ettik. Şimdi başka bir şehirdeler ve biz onlarla görüşmeye devam ediyoruz. Elhamdülillah ki aramızda hiçbir zaman Kürt-Türk problemi olmadı.
İslam akidesi çevresinde kardeş olduğumuz bütün Müslümanları; Türk, Kürt, Çerkez, Arap vb. hiçbir ırk ayırımı yapmadan Allah’ın selamı ile selamlıyorum. Es-Selamü Aleyküm ve Rahmetullah!