Gazze ve Filistin’in Tarihi Mücadelesi: Zulme Karşı Adalet ve Özgürlük Arayışı
25 Mayıs 2025

Gazze ve Filistin’in Tarihi Mücadelesi: Zulme Karşı Adalet ve Özgürlük Arayışı

Gazze ve Filistin topraklarının tarihi, sadece bir coğrafyanın değil; bir halkın kalbinin, onurunun ve direnişinin hikâyesidir. 1917’de İngiltere’nin Balfour Deklarasyonu ile bu topraklarda Yahudi yerleşimlerinin kurulması, burada yaşayan halk için sadece toprak kaybı değil, aynı zamanda bir kimlik mücadelesinin başlangıcı oldu. İngiltere’nin bu dönemdeki politikaları, halkı yavaş yavaş yerinden ederken, onların geleceklerine dair umutlarını kararttı.

“Allah, müminlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin dostları ise tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır.” [Bakara 257]

Bu ayet, Gazze ve Filistin halkının içindeki direnci ve inancı besleyerek her zorluğun üstesinden gelebilme gücünü onlara hatırlatır.

Yahudi yerleşimlerinin hızla büyüdüğü bu yıllar, Gazze ve Filistin halkı için her şeyin ellerinden alınması anlamına geliyordu. 1947’de Birleşmiş Milletler’in toprakları iki devlete ayırma önerisi, halk tarafından reddedildi. Çünkü onlara göre bu, sadece topraklarını değil, tüm varlıklarını, kimliklerini ve onurlarını kaybetmek demekti. 14 Mayıs 1948’de “İsrail” devleti tek taraflı olarak kuruldu. Bu, Gazze ve Filistin halkının tarihindeki en büyük felaketti. 750.000 kişi evlerinden zorla çıkarıldı ve hayatları paramparça oldu. Bu döneme “Nekbe” (Felaket) denir.

1948’den sonra, Gazze ve Filistin halkı mülteci kamplarına sığındı ama bir şey hiç değişmedi: Topraklarına geri dönme, onurlarına sahip çıkma hayali hiç tükenmedi.

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (zalimlere de) teslim etmez. Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın (kusurunu) örterse Allah da kıyamet günü onu örter.” [Müslim, “Birr” 58]

Bu halk, bu vurguyu yalnızca bir dinî sorumluluk değil, insanlık adına da bir çağrı olarak kabul etti. 1967’de Altı Gün Savaşı’nda, topraklar bir kez daha işgal edildi. Gazze, Batı Şeria ve Kudüs yine o zalim ellerin kontrolüne geçti. Ancak halk hiç yılmadı. Yıllar geçse de, her yeni nesil özgürlük için savaşmaya devam etti.

Bugün Gazze ve Filistin toprakları hâlâ işgal altında ve halk, haklı mücadelesini sürdürmektedir. Fakat bizlere düşen, bu zulme karşı sessiz kalmamak, adaletin peşinden gitmek ve özgürlüğü sağlamak için hep birlikte çalışmaktır.

Bu, sadece bir halkın mücadelesi değil, tüm insanlığın ortak sorumluluğudur. Bu zulme karşı duyarsız kalmak, vicdanımızı öldürmek demektir.

Sonuç olarak, Gazze ve Filistin halkının özgürlüğü ve adaletin sağlanabilmesi için tüm İslam dünyasının birleşmesi büyük önem taşır. İslam’ın ilk dönemlerinde olduğu gibi, hilafet sistemi, sadece bu toprakları değil, tüm Müslümanların haklarını koruyacak ve adaletin sağlanmasına olanak verecektir. Hilafet, bu bağımsızlık mücadelesi için gerekli olan birliğin simgesidir. Müslümanlar arasında tam bir dayanışma, bu coğrafyada huzur ve özgürlüğün yeniden yeşermesini sağlayacaktır. Hilafetin yeniden tesis edilmesi, sadece Gazze ve Filistin’in değil, tüm İslam dünyasının özgürlüğüne giden yolu açacaktır.

Allah’ım, Gazze, Filistin, Mescid-i Aksa, Doğu Türkistan, Arakan dâhilinde zulüm altındaki kardeşlerimize sabır, güç ve zafer nasip eyle. Zulmü kaldır, adaleti tesis et. Bizi birlik içinde Hilafete kavuştur. Âmin.

Hira Nur Akdemir