DÖNÜM NOKTASI
02 Mart 2021

DÖNÜM NOKTASI

İnsanların hayatlarında birtakım dönüm noktaları olduğu gibi devletlerin de benimsedikleri yönetim nizamları doğrultusunda dönüm noktaları vardır. Benimsenen bu yönetim nizamları yani ideolojiler devletlerin yönetim noktasında zaman içindeki seyirlerinde ve hüküm sürdükleri toplum üzerinde etkili olurlar. Geçmişten günümüze dünya üzerinde, devlet yönetimlerinde tatbik edilen ve toplumları etkisi altına alan üç çeşit ideoloji vardır. Bunlardan birincisi komünizm; maddeye dayalı bir fikirdir, Allah’ın varlığını ve Allah’tan gelen kanunları kabul etmez. İkincisi kapitalizm; Allah vardır ancak dünyanın işlerine karışmaz, dünyadaki işleri insan kendi kanunlarıyla yönetir fikrine sahip bir ideolojidir. Dini hayattan ayırma esasına dayanmaktadır. Üçüncüsü olan İslam ideolojisi ise insan fıtratına uygun, aklı ve kalbi mutmain eden, insanların hem dünya hem de ahiret hayatına yönelik saadetini ve mutluluğunu sağlayan, yüce yaratıcımız olan Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın hükümlerinin uygulandığı bir ideolojidir. Günümüzde dünya üzerinde çoğunlukla kapitalist ideoloji hâkimdir. Kapitalist nizam, mülkiyet hürriyeti anlayışından doğmuştur. Kapitalist ideolojinin doğmasındaki temel etken; Avrupa ve Rusya’daki imparator ve kralların, halklarının kanlarını emmek, onlara zulmetmek ve sömürmek için din adamlarını kullanmalarıdır. Kendilerine yapılan zulme dayanamayan halk ayaklanmış ve dini yalnızca vicdanen yaşanan bir hale getiren, menfaatlerine uygun olan kapitalizm fikrini benimsemişlerdir. Kapitalizm ve ondan kaynaklanan yönetim şekilleri menfaate dayalı olduğu için bu yönetimlerde insanlara sürekli değişkenlik gösteren kanun ve kurallarla muamele edilmektedir. Yönetimin menfaate dayalı olması oldukça adaletsiz ve tehlikelidir. Aynı vakıayı yaşayan iki kişiden birisi haksız bulunurken diğeri konumu ve maddi durumuna göre haklı muamelesi görebilmektedir. İslam Ümmeti için koruyucu kalkan olan Osmanlı Hilafet Devleti’nin yıkılması ve yerine batıdan ithal kapitalizmin gelmesi de Ümmet adına oldukça kötü bir dönüm noktası olmuştur. Allah’ın hükümlerinin uygulandığı yönetim şekli olan Hilafet yıkılınca; Ümmet, Allah’tan gelen kanunlar bir kenara atılarak insan aklından çıkan kanunlarla yönetilmeye başlanmıştır. Hilafetin kaldırılmasıyla beraber Müslüman Ümmete büyük belalar, felaketler isabet etmiştir. Ümmet, Allah’ın hükümleriyle yaşamak istedikçe; hapsedilmiş, işkenceler edilmiş, sürgüne gönderilmiş, zillete düşürülmüş, cahilliğe sevk edilmiş, fakirleştirilmiş, ifsat edilmiş ve saptırılmaya çalışılmıştır. 3 Mart 1924 tarihinde Hilafetin yıkılmasından sonra Ümmet, batıdan gelen nizamlarla büyük bir dejenerasyona uğramıştır. Müslümanlar, kâfirlerin tuzaklarıyla dolu, bozuk batıl nizamlarla özünden uzaklaştırılmıştır. Batı kanunları ve yönetim sistemlerinin istilası Müslümanların akidelerini ve İslami fikirlerini sarsıntıya uğratmıştır. Kâfirler, yeryüzündeki bütün Müslümanlara zulmetmekte sınır tanımaz olmuşlardır. Müslümanların topraklarını bölüp paramparça etmeye çalışmışlardır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını talan edip yağmalamışlardır. Toplumu, nesli, aileyi bozmak için her yola başvurmuşlardır. Yeryüzünde batının kanunları hâkim oldukça; sadece Müslümanlar değil, bütün insanlar mutsuz, huzursuz ve krizlerle yaşamak zorunda kalmışlardır. Bugün kendini medeni gören batılı ülkelerdeki yaşananlar bunu gözler önüne sermektedir. Bütün yeryüzünü zulüm kuşatma altına almıştır. Toplumlarda kriz, ailede kriz, bireylerde depresyon gün geçtikçe artarak devam etmektedir. İnsanlar huzura, mutluluğa, güvene özlem duymaktadırlar. Kâfirlerin sömürü sistemi olan kapitalizm ile dünyanın yüzde birlik kesimini oluşturan zenginler, geri kalan yüzde doksan dokuzluk kesimdeki insanlardan daha fazla gelir elde ederek yaşamaktadırlar. Kapitalizmle zenginler daha zengin, fakirler daha fakir bir hayat sürmek zorunda kalmaktadırlar. Sadece Afrika’da değil, yeryüzünde açlık ve sefalet kol gezmektedir. Zenginler her türlü lüks ihtiyaçlarının karşılanmasında seçim yapmakta kararsız kalırken, yiyecek ekmek ve içecek suyu bulamayacak kadar yoksulluk çeken insanlar bulunmaktadır. Sahil kenarlarına balıklar değil, göçmen insan cesetleri vurmaktadır. Halen Filistin işgal altındadır, Doğu Türkistan’da soykırım uygulanmaktadır. Bugün Kapitalizmin pençesi altında olan Türkiye’de de genç nesil ateizmin, deizmin, maddenin kölesi haline getirilmiştir. Kadın korunması gereken namus iken cinsel meta haline getirilmiştir. Aileler korunaklı kale olmaktan çıkmıştır, yuvalar dağılmaktadır. Sosyal medya ve çeşitli TV programları da birtakım sözleşmelerle birlikte buna çanak tutmaktadır. Toplumsal güven ve huzur bozulmuştur. İnsanlar karşı dairesinde oturanlara selam dahi vermeyecek hale getirilmiştir. Ahlaksızlık ve fuhuş had safhadadır. Lgbt gibi pislik grupların meydanlarda yürüyüş ve gösteriler yapmalarına resmi olarak izin verilmektedir. Geçenlerde aşırı derecede kapitalist, menfaatçi biriyle konuştuk. Kendisi oldukça tahsilli biri ve mesleğinde uzmanlaşarak belli bir mevkie gelmiş. Mastır yaparak eğitim hayatını da zirveye taşıdığını iddia ediyordu. Yıllardır çalıştığı firmada da söz sahibi olmuş, kariyer yapmış. Hayattaki en büyük gücün para ile elde edildiğini savunuyor. Hayata bakışını dinledim, yaşantısına baktım. Bu kadar çok şeyi elde ettiğine göre hayatta çok mutlu olması gerekirdi, oysa hiç mutlu değildi. Hatta doktor bile ona “mutsuzsun” diye teşhis koymuş. Onu mutsuz eden sebep; bunca dünyalık menfaati elde ettiği halde kendisini, dünyayı, hayatı ve kâinatı yoktan var eden yaratıcıya giden yolu bulamamasıydı. Hayatla ilgili pek çok sorunun çözümünü bulabilmek için kriz yönetimi eğitimi de almış ama ilerleyen yaşına rağmen, hayata geliş gayesini henüz çözememiş. İşte kapitalizm insanları böyle hallere getirmektedir. Toplumda huzurun, mutluluğun, adaletin ve güvenin yeniden tesis edilmesi için dünya Hilafete muhtaçtır. Bütün beldelerdeki zulümleri Hilafet olmadan kaldırmak mümkün değildir. Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın yarattığı yeryüzünde; ancak Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın kanunlarıyla adaletli bir yönetim tesis edilebilir. Hilafetin yıkılışının 100. Yılı da özelde Müslümanlar, genelde bütün insanlık için aydınlık sabahlara açılan Hilafetin kurulacağı, Müslümanların özüne döneceği bir dönüm noktası olabilir. Batıl nizamların, beşerî kanunların kararttığı hayatları, karanlık yolları, ancak Hilafetin ışığı aydınlatabilir. Kaos ve krizleri ancak Hilafet bitirebilir. İnsanlık Hilafete muhtaçtır. Yeryüzündeki yaklaşık iki milyar Müslüman için Hilafet bir olmazsa olmazdır. Müslümanlar için Hilafet kutsallarını, canlarını, mallarını, evlatlarını, nesillerini ve şahsiyetlerini koruyabilmek adına ölüm kalım meselesidir. İşte bu yüzden Hilafet için çalışmak farzların baş tacıdır! Hilafet denilince Müslümanların aklına eman-ü emniyet gelir. Hilafet denilince hafızalarda sokaklarında geceleri Halife Ömer’in (ra) dolaştığı, halkın güven içerisinde kaygısızca uyuduğu Daru’l-İslam sokakları gelir. Hilafetin kaldırılışının 100. Yılında Müslümanların yine Hilafete dönmesi, sokaklarda yeniden o huzur ve güvene kavuşmak duasıyla…