Asr-ı Saadet Döneminde Bayramlar
27 Mayıs 2020

Asr-ı Saadet Döneminde Bayramlar

Bayramlar insanları birbirine yakınlaştıran kaynaştıran sevinç günleridir. Mü’minler arasında yardımlaşma hediyeleşme helalleşme sevgi ve saygının pratikte yaşandığı nadide günlerden biridir.

Müslümanlar arasında Ramazan bayramının ayrı bir yeri vardır. Zira bir ay boyunca tutulan orucun neşe ve sevinç içerisinde bayram ile sonlandırılması söz konusudur. Bu itibarla bayram; Ramazan ayını oruç ile geçirenlerin, şer’i bir sebep ile oruç tutamayanların ise fidyesini vererek bu sorumluluklarından azat olanların, huşu ve ibadet ile bu mübarek ayı değerlendiren Müslümanlarındır. Akşam ezanı ile günlük orucun iftarı edilir. Bir aylık Ramazan orucunun toplu iftarı ise hilalin görülmesi ile başlar. Her ne kadar Ramazan ayının, ibadetlere kat kat sevap verilen ve af ve mağfiret ayına veda edilmesi Müslümanlara buruk bir hüzün verirken bayramın sevinç ve neşe atmosferinde Müslümanlar şer’i ölçülerde eğlenerek bu burukluğu atlatırlar. Hz. Peygamber (sav) “Arefe günü Kurban günü ve teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir.” buyurmuştur. Ebu Davud bu nedenle Ramazan ve Kurban bayramlarında oruç tutmak haramdır der.

Peygamber Efendimiz (sav) Ramazan bayramı sabahı namaza gitmek için hane-i saadetlerinden çıkmadan evvel hurma gibi bir tatlı yiyerek güne başlardı. Kurban bayramında ise kurban eti hazırlanıncaya kadar ağzına bir şey almazdı. (İbni Mace, Sıyam 32) Bir hadisi şeriflerinde Efendimiz “Sevabını Allah’tan umarak iki bayram gecesinde kalkıp ibadet eden kimsenin kalbi, kalplerin öldüğü gün ölmez.” (İbni Mace) buyurarak müminleri bayram gecelerinde kalkıp ibadet etmeye teşvik ederlerdi. Sevgili Peygamberimiz (sav) bayram namazını eda etmek için mescide çıktığında hanımları, kızı, diğer Müslümanların hanımları ve kızları da cemaatin arka saflarında hazır bulunurlardı. Bayram namazı ibadetini İbni Mes’ud (ra) şöyle anlatıyor: “Rasulullah Aleyhissalatu Vesselam üzerine şehadet ederim ki O (sav) namazı hutbeden önce kıldı. Sonra hutbe okudu. Daha sonra kadınların yanına geldi. Onlara hatırlatmalarda bulundu. Ve onlara şu ayeti okudu: “ Ey Peygamber! İnanmış kadınlar Allah’a hiç bir şey ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında uydurdukları iftira ile gelmemek, iyi işlerde sana isyan etmemek konusunda biat etmeye geldikleri zaman, biatlerini kabul et ve onlar için af dile! Şüphesiz ki Allah gafur ve rahimdir. (Mümtehine 12) Sonra, “Bütün bunlar üzerine biat eder misiniz?” diye sordu. İçlerinden biri: “Evet, Ya Rasulallah!” dedi. Allah Rasulu (sav): “Sadaka verin.” buyurarak onları zekât vermeye teşvik etti. Onu dinleyen hanımlar kulaklarındaki küpeleri, kollarındaki bilezikleri, parmaklarındaki yüzükleri, boyunlarındaki gerdanlıkları çıkardılar. Bilal-i Habeşi elbisesini yere serdi. “Anam babam sana feda olsun, Ya Rasulallah.” dedi. Hanımlara dönerek “Bağışlarınızı getiriniz!” diye seslendi. Hanımlar bileziklerini, küpelerini yüzüklerini Bilal’i Habeşi’nin elbisesinin üzerine koymaya başladılar. Elbise ziynet eşyaları ile doldu.” (Müslim) Bu olayı bir sahabe, “Kadınların verdikleri bu ziynet eşyaları zekatları mı idi?” sorusuna karşılık “Hayır. O verdikleri sadakaları idi...” diyerek cevaplamıştır. (İbni Mace) Ebu Said el Hudri de bu olaya işaret ederek, “Bayram günlerinde en çok sadaka veren kadınlardı.” demiştir.

Aynı eserde Said bin Evs el-Ensari şöyle anlatmaktadır. Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Ramazan bayramının sabahında melekler yollara dökülür ve şöyle seslenirler: Ey Müslümanlar! Keremi bol bol olan Rabbinizin rahmetine koşunuz. O, bol iyilik ve ihsanda bulunur. Sonra onlara bol bol mükâfatlar verilir. Siz gece ibadetle emrolundunuz ve emri yerine getirdiniz. Gündüz oruç tutmakla emrolundunuz, oruç tuttunuz ve Rabbinize itaat ettiniz. Şimdi mükâfatınızı alınız. Bayram namazını kıldıktan sonra bir münadi şöyle seslenir.” Dikkat ediniz! Müjdeler olsun size! Rabbiniz sizi bağışladı. Evlerinize dönünüz. Bayram günü mükâfat günüdür.” (El-Terğib ve’t Terhib)

Bayram günleri huzur, sevinç, neşe ve mutluluk günleri olduğu için bu sevinç ve neşenin meşru daire içerisinde açıkça gösterilmesi gerekir. Nitekim Müslim’den rivayetle, Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır: “Bir grup Habeşli mescitte bir bayram günü mızrak ve kalkanlarıyla gösteri yapıyor rakseder gibi oynuyorlardı. Peygamber (sav) beni çağırdı. Başımı onun omuzuna dayayarak birlikte bu gösteriyi seyrettik. Ta ki onlara bakmaktan ilk vazgeçen ben oluncaya kadar Rasulullah da benimle beraber oturdu.” Bayramlar Müslümanlar arasında kardeşlik sözleşmesinin yenilenmesidir. İrtibatlar kuvvetlendirilir. Kırgınlar barışır. Sıla-i rahim ziyaret edilir. Çocuklar sevindirilir. Fitre zekât fidye ve sadakalarla fakirler sevindirilir.

Rasulullah (sav) bayrama önceden hazırlanırdı. Bunu idrak eden Müslümanlar da sünnette yer aldığı gibi gusleder, temiz ve güzel elbiseler giyer, kokular sürer, dişleri misvaklar, namazdan önce tatlı bir şeyler yiyerek tekbir sesleriyle bayramı süslerler. Nitekim Ebu Hureyre (ra)’dan gelen bir hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: “Bayramınızı tekbir getirmek suretiyle süsleyiniz” (Et-Tergib ve’t Terhib) Ramazanı daha fazla ibadet, daha fazla salih amel ve tövbeler ile idrak eden sahabeler birbirleriyle, “Allah bizden de sizden de kabul etsin” anlamında “Barekallahu lena ve lekum” diyerek bayramlaşırlardı. Malumunuz üzere Allah (cc)’nun hükümleri ayaklar altına alınmışken bayramlarımız buruk ve hüzünlü geçiyor. En kısa sürede Nübüvvet Metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet’in sancağı altında kardeşliğimizi pekiştirerek Sünnet üzere başramlaşalım, inşaAllah.

Nurten Lökbaş