PKK’nin Feshi ve Sömürü İhalesinin Taşeron Örgütleri
13 Mayıs 2025

PKK’nin Feshi ve Sömürü İhalesinin Taşeron Örgütleri

Türkiye gündemini uzun zamandır meşgul eden ve son zamanlarda “Terörsüz Türkiye” mottosu ile girilen süreçte, Bahçeli’nin “Öcalan meclise gelsin ve PKK silah bıraktığını ilan etsin” çıkışı ile hızlandı.

Gelinen süreçte PKK 41 yıllık faaliyetinden sonra kendini fesih ettiğini, yaptığı kongre sonucunda kamuoyu ile paylaştı.

Cumhuriyetin ilanından sonra; terör sorunu, insan hakları, hürriyetler, hukukun üstünlüğü vb. birçok kavram hayatımıza girdi. Yaşanılan toplumsal kaos ve çöküntünün yanında tüm bunlar adeta dibe vuruşumuzu ve yaşadığımız tramvayı körükler nitelikte oldu.

Cebri bir şekilde muhatap kılındığımız mevcut beşerî sistemler, tüm bu sorunların kaynağı olduğu halde bu sorunları çözmedeki beceriksizliği ile de meşhurdur.

Osmanlı Hilâfet Devleti’nin ilgasından sonra mevcut nizamın politikaları sorunları da beraberinde getirmiştir. Bahse konu olması hasebi ile Türk dilini ve milliyetçiliğini, nizamın merkezine alarak tüm etnik kökenleri asimile etmek istemiş ve bunun uğrunda devletin tüm kurumlarını seferber etmiştir.

Bu etkiye tepki olarak birçok sivil toplum kuruluşu, örgüt, siyasi parti ve oluşumlar kurulmuştur. Bunlardan bazıları faaliyetlerini siyaset ile sınırlandırırken bazıları da -PKK gibi- silahı, direnişlerinin esası unsuru olarak belirlemiştir.

PKK, kuruluşunda halkın İslami hassasiyetlerini referans almamış, kuvvetli esen sosyalist/komünist rüzgardan etkilenmiştir. Ve hareketini bu ideoloji üzerine bina etmiştir.

Batılı sömürgeciler tarafından kendisine vaat edilen “devletçiği” bir “komünist devlet” olarak her zaman tasavvur etmiştir. 1979 yılında kurulan PKK’nın bu gerçeğini örgüt üyesi Sami Demirkıran kitabında söyle izah ediyor:

“PKK devrim görevi doğrultusunda sınıfsız bir toplumu, yani Komünizm’i hedefleyen ve bunun bir evresi olan Sosyalizm’i, bir yaşam felsefesi haline dönüştüren, kuruluş şiarını Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan üzerinde yoğunlaştıran, stratejisini uzun süreli halk savaşı olarak tespit eden çok yönlü bir koordinasyon örgütü idi.”1

Bunun neticesinde milyonlarca insan mağdur oldu, yüz binlerce insan yaşadıkları yerleri terk etti, on binlerce insan öldü.

PKK’nin fesih kararında dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var, o da; “PKK’nin tarihî misyonunu tamamladığı” hususudur. Peki, nedir bu tarihî misyon?

Bu tarihî misyon;

_ - Kürt halkının İslâmî değerlerle bağını koparmak mıydı?_

- Yoksa coğrafyamızda sosyalist bir devlet kurmak mıydı?

Evet, asıl misyon bunlar değildi. Zira bu gibi örgütler, Batılı sömürgeciler tarafından kullanılır, desteklenir ve işleri bittiğinde yok olup giderler. PKK’nin Türkiye’de bir misyonu artık kalmamıştır. Şöyle bir geçmişe götürmek istiyorum sizleri.

PKK’nın kurulduğu dönemde dış siyaset oldukça hararetliydi. Bölgenin iki büyük gücü olan Irak ve Türkiye, yönlerini İngiliz siyasi yörüngesine çevirmişti. Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak, mevcut konumundan çok daha fazlasını talep ediyordu. ABD ise Irak’a nüfuz edebilmek için üç bölgeli bir siyaset benimsiyor ve ülke içindeki siyasi aktörleri sürekli takip ediyordu. Türkiye’de ise ordu, dış etkileri reddediyor; sandıkla geleni darbe ile deviriyordu. Bu yapıya baskı kuracak bir unsurun varlığı önemli hâle gelmişti.

Hatırlanacağı üzere; Özal, döneminde Emniyet’i ağır silahlarla donatmak istemişti; ancak ordu bunu kabul etmeyerek silahlara el koymuştu. İngilizci siyaseti temelden benimseyen ordu, karşısında etkin bir güç istemiyordu. Özal’ın gerçekleştiremediği bu planı, Erdoğan hayata geçirebildi. Yani bu siyasi plan uzun zamandır yürürlükteydi, ancak karşı hamleler sebebiyle erteleniyordu.

Bunun farkında olan dönemin başbakanı Ecevit, 28 Şubat 1997 sonrası Suriye’yi PKK’ya verdiği destek nedeniyle çok sert biçimde eleştirmişti. Bu, içinde bulunduğumuz politik dengelerin bir gereğiydi.

Tüm bu gelişmeler, Erdoğan’ın seçim zaferine kadar devam etti. Bu noktadan sonra, gelişmeler hükümet-ordu ittifakı çerçevesinde yürütülmeye başladı. Irak’ta Saddam’ın devrilmesiyle İngiliz etkisi kırıldı, ABD bölgede daha etkin hâle geldi. Irak işgalinde Türkiye’nin ABD’ye verdiği destek de bu tabloyu daha da belirginleştirmektedir.

Bu süreçte Ergenekon ve Balyoz davaları gibi girişimlerle Erdoğan hükümeti, askerî vesayeti geriletti. 15 Temmuz sonrası oluşan atmosferle birlikte karşı cephe hemen hemen neredeyse tamamen tasfiye edildi.

Bu tabloyu resmettiğimizde kazananlar kim oldu? Elbette Batılı sömürgeci devletler ve onların yerli işbirlikçileri. Akan kandan, yaşananlardan beslenen taraf da onlardır.

Bu veriler, meselenin 27 yıldır cezaevinde olan Öcalan’ın bir çağrısıyla şekillenmediğini; sürecin çok daha derin siyasi temellere dayandığını açıkça göstermektedir.

Türkiye’nin siyasi arenasına baktığımızda PKK’nin artık bir misyonunun kalmadığını görmek zor olmayacaktır.

Burada bir hakikati daha belirtmek gerekir:

ABD, PKK’nin Irak ve Suriye kollarını bu süreçte büyütüp beslemiş; onları finanse ederek bölgede kullanılacak yeni saha örgütlerini hazırlamıştır. Biz bu senaryoyu 40 yıldır PKK üzerinden gayet iyi tanıyoruz.

Sömürgeci kâfir Batı, kirli işlerini ve sinsi siyasetlerini icra etmek için kendisine her zaman taşeron örgütler bulacaktır. Bugün de İslâm beldelerinde sömürü savaşlarını ve ideolojik menfaatlerini bu yöntemlerle gerçekleştirmektedir.

Bu sürecin neticesinde yıpranan bizim coğrafyamız, dökülen bizim kanımız ve çalınan bizim geleceğimiz olmaktadır.

Tüm bunlardan sonra eğer bir şey feshedilecekse; o da hayatımızı zindana çeviren, toplumumuzu ve neslimizi ifsat eden, yeryüzü genişliğine rağmen bizlere dar gelen bu köhne demokratik/kapitalist sistem olmalıdır.

Footnotes

  1. Sami Demirkıran, PKK, Kipa yay. 2001